Yılını anımsayamıyorum; 5. Sınıfların birinde muhasebe dersleri verirken bir öğrenci dikkatimi çekmişti.

            Onu geriden geriye izlemeye başladım. Aslında sakin, masum yüzlü, kimseyle dolaşmayan, yalnız bir öğrenciydi.

            Araştırmalarım sonucu anımsadığım kadarıyla ya annesi ölmüş, evlerinde analık vardı, ya da babası boşanmış, kendisi de babası ile kalıyordu. Üstelik babası ile geçinemiyor, ondan devamlı kaçıyordu.

            Bu öğrencim, soyadını yazmayacağım, Kâmil adında bir öğrencimdi idi.

            Dersle ilgisiz, çalışmaz, bir soru sorulduğu zaman da başını öne eğerdi.

            Zamanla okuldan kaçmağa başlamış, hatta eve gitmez olmuştu.

            Gittiği kahveyi öğrendim. Gittiği kahve, o günlerin Çağlayan Pavyonu olarak bilinen pavyonun karşısındaki “Sabahçı kahvesi” idi.

            Bir gece saat 03,00-04,00 sularında sabahçı kahvesine gittim. Oyun oynuyordu. Okula gelmeyeni 15-20 günü aşmıştı. Beni görünce vaziyetinde hiçbir değişiklik olmamış, oyuna devam etmişti.

            Kulağına fısıldayarak ertesi gün Yeşilsu’da buluşmamızı söyledim. Buluştuk da. Ancak okula devamını, maalesef sağlayamadım.

            Eğer bu yazımdan haberdar olursa, kapım kendisine açıktır. Gelmesini çok arzu ediyorum.

            ***

            Bizim okulun çaycısıydı Sait Daş. Teneffüslerde, çayını içerdik. Yaşlı ve fakir olmasına rağmen, herhalde kadınlarla arası iyi olacak ki, genç bir bayanla tekrar evlenmişti.

             Artık eski karısından mı, yeni eşinden mi bilmiyorum bir oğlu ilkokulu bitirmişti.

            Sait amcanın okutacak hali olmadığı için çocuğu ayağından başına kadar iç çamaşırı dahil giydirdim. Okul eşyalarını aldım ve ortaokula kaydını yaptırdık.

            Ben okuyor zannediyordum. Meğer okulu terk etmiş; babası da söz geçirememiş.

            Böylece elini tutup, okutmak istediğim bu çocuk geçenlerde bir yazım üzerine beni aradı. Adı Adem Daş. Bana” Bahsettiğin o çocuk benin” dedi. Ne iş yaptığını sorunca da bir fabrikada işçi olarak çalıştığını, söyledi.

            Gel de üzülme.

            ***

            Küçük oğlum, Anadolu Lisesi 5. Sınıfta okuyordu. İngilizcesinin gelişmesi amacıyla AFS öğrenci değişim kanalıyla bir kız öğrenci istedim. Münasip görüp verdiler. Yahudi kökenli Erika Davis ABD’nin Arizona eyaletindendi. Zeki bir kızdı; Türkçeyi bir ayda öğreneceğinden bahsetmiş ve öğrenmişti.

            Bir gün baba “Beni okulunuza götür de biraz İngilizce öğretmeniyle konuşayım, dilimin pası açılsın” demişti.

            Birlikte okula gittik. Tam da o sırada İngilizce

öğretmeni okulun giriş holündeydi. Erikayı, kendisine taktim ettim. Erika İngilizce bir şeyler söyledi, öğretmene.

Öğretmen, cevap vermiyor; ağzı kapalı, başını sağa, sola çevirip duruyordu. Ben yerin dibine girmiştim. Bu kız memleketine gidecek ve “Türkiye’de İngilizce öğretmeni, İngilizce bilmiyor” diyecekti, belki.