Siyasetin dalgalı sularında yalpalayan gemilere bir kez daha şahit oluyoruz. Dün “CHP seçilirse Apo serbest kalacak” diyerek tribünleri coşturanlar, bugün “Apo Meclis'e gelsin!” tezahüratlarına alkış tutuyor. İnsan ister istemez şu soruyu soruyor: Dün yuhalanan, bugün alkışlanan aynı cümle mi? Yoksa biz bu filmi defalarca izleyip her seferinde aynı şaşkınlığı mı yaşıyoruz?
Bu ülkede siyaset sahnesi uzun süredir bir tiyatro salonunu andırıyor; ancak öyle bir tiyatro ki, senaryosunda tutarlılık aramak çoktan anlamını yitirmiş. Perde arkasında birilerinin düğmelere basıp sahneyi yeniden kurduğu aşikâr. Dün “terör işbirlikçisi” dediklerine bugün kol kola girenler, dün dost dediklerine bugün düşman diyenler… Bu mudur siyasette pragmatizm? Eğer buysa, siyasetin anlamı gerçekten yeniden yazılmalı.
Hatırlayın, CHP’nin HDP ile yaptığı her görüşme “vatan hainliği” olarak lanse edilirdi. Meydanlarda bu kart her açıldığında alkışlar yükselirdi. Peki şimdi ne oldu? Aynı figürler bugün “DEM Parti” ile yemek masalarında kahkahalar atıp, dostane pozlar veriyor. İnsan ister istemez soruyor: Değişen ne?
Bu Ne Perhiz, Bu Ne Lahana Turşusu?
Siyasetin en büyük sorunu da bu: Tutarsızlık. Günü kurtarmak adına yapılan açıklamalar, ertesi gün bumerang gibi geri dönüyor. Dün söylediklerinle bugün yaptıkların arasında uçurum olduğunda halkın güvenini nasıl kazanabilirsin?
Oysa siyaset, millete gerçekçi, tutarlı ve şeffaf bir yol haritası sunma sanatıdır. Ancak bizde siyaset, rakibe çelme takma sanatı hâline gelmiş durumda. En acısıysa, halkın bir kısmının bu oyunu izlemekten hâlâ keyif alması. Unutulmamalı ki her tiyatronun bir finali, her oyunun bir perdesi kapanır. Ve perde kapandığında gerçek tüm çıplaklığıyla ortaya çıkar.
Bir gün siyaset, ilkelerden çok çıkarlarla anılmaya başlanırsa, asıl kaybeden bu ülke olacaktır.
Kendi kendime soruyorum: Bugünün alkışladıkları yarının yuhalananları mı olacak? Yoksa bir gün herkesin maskesini çıkarıp ne dediğini, ne yaptığını hatırlayacağı bir Türkiye’ye mi uyanacağız?
Kim bilir, belki bir gün “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” dedirtmeyecek kadar tutarlı bir siyaset sahnesi görürüz. O zamana kadar biz yine izleyelim; kah yuhalayarak, kah alkışlayarak…