Ülkemizde yaşanan tüm felaketlerin tek sebebi siyasettir, siyasi iradedir. Hiç öyle sosyolojik anlamda şöyle, psikolojik anlamda böyle, planlanan bu diyerek afili, süslü cümleler kurmayın. Hatta çok şey biliyormuşsunuz gibi kurduğunuz süslü cümlelerle ekranlara çıkıp, yaşanılan –yaşanılacak olan- felaketleri doğal bir süreç gibi gösterip mağduru hiç oynamayın.
Müsebbibi olduğunuz kaos ortamında yaşanan olumsuzluklara karşı, ‘şöyle müdahale ettik, böyle engelledik’ gibi beylik sözler sarf ederek efelik de yapmayın.
Sadece bu sebepten ötürü bile yaşanılan olumsuzlukları, hukuksuzlukları, vicdansızlıkları, ahlaksızlıkları ülkenin veya yaşamın doğal akışı olarak kabullenemiyorum. Zira bu şekilde kabul etmek, ihmale kader demek kadar saçma bir durumdur.
Ayrıca tedbirsiz yaşamın, düşünülmeden alınan kararların, içi boşaltılmış söylemlerle – altı boş kavramlarla atılan adımların bize hiçte hoşumuza gitmeyecek sahneler sunmasına sebep olanların nasıl kahraman olduğunu anlamış değilim. Hasılı tedbirsiz taktir, ahmaklığın kendisidir.
**
Gelelim son günlerde gündemde tutulma değeri dahi kalmayan en önemli meselelerden birine. Herkesin malumudur ki Ülkemiz fay hatlarının durulmadığı ve sürekli depremlerin yaşandığı bir coğrafyaya sahip. Bizse bu durumun bilincinde olup yaşadıklarımızdan ders çıkarmış durumda değiliz. Çünkü hâlâ fay hatları üzerine hastane inşâ edip, üniversite kurabiliyoruz.
Hâlâ olası bir deprem halinde sokaklarına kireci (ALLAH KORUSUN) helikopterlerle sıkabiliriz dediğimiz şehirlerde ciddi dönüşüm içine girmiyor, vatandaşın rızasına bırakıyoruz.
Hâlâ kentsel dönüşümleri rantsal dönüşüm ışığında birilerine peşkeş çekerek yapıyor, yerinde dönüşüm talep edenleri kaderine terk ediyoruz.
Hâlâ suçumuzu kabul edip bedelini ödemektense, -pişkince- bananecilik oynayarak hataların faturasını kaybettiğimiz vatandaşlara kesiyoruz.
Hâlâ dönüp dolaşıp fikirlere değil, isimlere oy veriyoruz. Çareyi iktidar değiştirmekten ibaret zannedip, alternatif arayışları içine giriyor, siyasi iradeyi doğru şekilde eleştirmekten korkarcasına, tapınıyoruz.
Peki konu sadece deprem mi? Bakın biz bir sorunu sağlıklı şekilde çözüme kavuşturamadan, başka bir sorunu nasıl çözemeyişimizin hikayesini yazmakta mahiriz. Sizce de öyle değil mi?
**
Ülkemizde depremden sonra ki en büyük afet olan Orman Yangınları karşısında ne yapıyoruz? Diyelim ki deprem 5-10 senede 1 yaşanıyor. Balık hafızalı olduğumuz içinde yaşananları çabuk unutuyoruz. Sürekliliği olan, her sene tekrar eden ve binlerce hektar araziyi ellerimizle teslim ettiğimiz Orman Yangınları öyle mi? Nedensizce zihin arşivimi karıştırdığımda yaklaşık 10-15 sene önce gazetede okuduğum bir haberi hatırladım. Ülkemizde yaşanan orman yangınlarının önüne geçme açısında alınacak tedbirlerden bahsediyordu. Gerçekten o günün şartlarında düşünülmüş ve geliştirilebilir nitelikli bir tedbirdi. Şöyle ki ormanlarımız paftalara ayrılarak her pafta arasında belirli bir mesafe bırakılacak. Bu sayede yangının gerçekleştiği pafta hızlıca kontrol altına alınarak, diğer paftalara sıçraması engellenecekti. Tedbirler kapsamında belirli noktalara yangın algılama sensörleri ile beraber kameralar yerleştirilerek 7/24 ormanlar gözlem altında tutulacaktı. Yangın söndürme uçakları ve diğer ekipmanlar hazırda bekletilerek olası bir durumda anında müdahale ile oluşabilecek faciaların önüne geçilecekti. Ama nedensizce rafa kaldırıldı denilebilir. Daha sonra hiç bahsi açılmadı ve açılmamaya devam ediyor.
**
Sadece bunlar mı beceriksizliğimizin göstergesi?
Çıkarılan yasa ile uyuşturucu satıcılarının, tacizcilerin, tecavüzcülerin, katillerin herhangi bir ıslah edilme programına dahil edilmeksizin, herhangi bir caydırıcılıkla karşılaşmadan yeniden cezaevlerinden salınarak halk arasına karışacaklarından bahsedemedik daha. Ülkenin uyuşturucu ve silah kaçakçılığının üssü haline getirilmesine de değinemedik, tıpkı yükselecek olan suç oranının hikayesinin ne olduğuna-olacağına değinmeyeceğimiz gibi.
Arkadaşlar söylemek istiyorum ki yaşanan orman yangınları, depremler, hukuksuzluklar, ahlaksızlıklar karşısında yıllardır alınmayan tedbirlere sürekli yeni kayıplar ekliyor oluşumuz bizi mağdur etmez ve bizi katil olmaktan öteye götürmez.
Son olarak izlediğim bir Sinema filmindeki Paşa'nın durumumuzu gerçekten iyi özetlediği kanaatindeyim:
“Dışarıdan imrenilecek bir ülkeyiz, ancak içeride sürekli birbirimizle çatışma halindeyiz. Ayakkabı fiyakalı ama çorap delik. (Bölük).