Ne ülkemizde, ne de dünyanın herhangi bir başka ülkesinde böyle bir deprem yaşanmamıştır!
Şiddetiyle olağan sınırları ve kendi sınırlarını zorlayan akıl almaz bir deprem… Ülkeyi yerle yeksan edecek şiddette.
Deprem anında depremin merkez üssünde yıkımlar oluyor. Oluyor olmasına da, yıkım en üst seviyede oluşan bir depremin yıkımı değil.
Olmuyor.
Yerle yeksan edemiyor ülkeyi…
Daha evvelde yazdığım gibi ülkemizin verilmiş sadakası varmış ki; böyle bir depremi beklenilen yıkım olmadan atlattık.
Allaha şükürler olsun!
Ama…
Artçı sarsıntılar aralıksız devam ediyor ki, bu sarsıntılar ana depremden daha yıkıcı.
Öyle ki; ülkede elimizi neye atsak elimizde kalıyor.
Çünkü:
Ülke genelinin sathından başlayarak en alt katmanlara kadar tüm ana damarlara, baba damarlara, abla damarlara, abi damarlara kadar girmiş ve tüm ülkeyi tüm melanetiyle, lanetliğiyle, çirkinliğiyle çürütmüş, sarmış…
Ülke şu anda şaşkın…
Ülke şu anda anlamsız bir açmaz içinde…
Ahali…
Böyle sinsice ülkenin en mahrem en ulaşılmazlarına nasıl ulaşıldığını, sirayet edildiğini bulmaya çalışıyor, anlamaya çalışıyor. Bir yandan da gelen şok dalgalarını, atlatmaya…
Peki…
Atlattık bu melaneti…
Artçı dalgalarda bir süre sonra herhalde son bulacak.
Da…
Biz bu felaketten dersler çıkarttık mı, çıkartabildik mi? Önemli olan bu.
***
Yıllar önce, ilkokulda rahmetlik öğretmenimiz bize yalancılığın, hırsızlığın çok kötü bir alışkanlık olduğunu; bu yanlışlara çok kolay alışıldığını anlatmak için hırsızlık yapan oğlunun hırsızlık yaptığını bilmesine rağmen ‘aferin oğlum sen hep böyle evimize her şeyi getir’ diyerek oğlunu hırsızlığa yalana teşvik eden ananın akıbetini şöyle anlatırdı.
“Bir gün bu oğlan hırsızlık yaparken yakalanmış. O zamanın kanunlarına göre de böyle azılı hırsızlara yalancılara ceza olarak idam cezası verilirmiş.
Hırsız oğlana darağacında son isteği sorulduğunda, ‘annemin dilini öpmek istiyorum’ demiş. Anneyi oğlanın yanına getirmişler. Anne dilini uzata bildiği kadar uzatmış. Sanıyormuş ki, oğlum benim dilimi öpecek. Oğlan anasının uzattığı dili hartadak ısırıp koparmış.
Sormuşlar, neden böyle yaptın diye. Oğlan, ‘beni bu hale düşüren o dildi. Ben yanlış yaptıkça o dil bana aferin oğlum’ dedi.