‘İslamiyet’in kaideleri benim yaşam standartlarıma uymuyor. Şayet Müslüman olarak yaşayacaksam bu kaidelere uymam gerekiyor. Bunu da yapamayacağım için deist oldum. Ateist olamazdım, çünkü bir Yaratıcının varlığını kabul ediyorum.’ Bu konuşmaları sosyal medya üzerinden izlediğim kısa bir röportaj videosunda dinledim. Genç bir kızın söylemleriydi. Kimler ne demiş diyerek yapılan yorumları okudum. Yorumların tamamına yakını eleştireldi. Cehenneme uğurlayanlar, hakaret edenler, hüküm verenler, küfredenler ve birkaç tanede dua edene denk geldim. Yani onlarca olumlu, olumsuz eleştiri okudum diyebilirim. Sonra düşündüm; kişinin neler yaşadığını bilmeden hakkında konuşmanın dinen, vicdanen ve ahlaken ne kadar uygun olabileceğini. Hatta kendimi sorgulayıp, empati kurmaya çalıştım. Fakat bu genç arkadaşla hiçbir ortak noktamız yoktu. Ne aynı kuşaklardandık, ne ben muhafazakâr olmayan bir çevreye sahiptim, ne de kimlik arayışı içine hiç girmedim. Ekonomik kaygılar haricinde büyük bir problem yaşadığımı hatırlamıyorum. Manevi değerleri eleştirme veya yargılama adına ikilemler yaşatacak durumlarla da hiç karşılaşmadım diyebilirim. Sonra hangi şairden dinlediğimi hatırlayamadığım bir öğreti düştü aklıma:
“Birine kötü demek bizi iyi yapar mı? Falankes şöyle, filankes böyle demek, bizi temizler mi? Hiç kimse sınanmadığı günahın masumu değildir? Bu yüzden el alemden sanan e kardeşim, sen önce kendi kapının önünü temiz tut.” Hal böyleyken bu söylemlerin nedenini, eleştirinin kolaylığına bağlamak gerekiyor galiba. Buraya kadar her şey normaldi. Fakat ben size asıl dikkatimi çeken ve beni ziyadesiyle sinirlendiren ortak eleştiriden bahsetmek istiyorum. Bu eleştiri şöyleydi:
“Lisanımünasip dille anlatılan inançsızlığın, takdire şayan bir muamele görmesi.” Milletimiz adına, ülkemiz adına, geleceğimiz adına ve en önemlisi de çocuklarımız adına endişe duydum, korktum. Bizleri bir arada tutan değerlerden tek tek koparıldığımız şu günlerde, ne sosyokültürel anlamda ne de dini manada karşılığı olmayan ve toplumumuzun büyük bir kısmı tarafından kabul görmeyen sapkınlığın, sakin ve masum(!) bir dille ön plana çıkarılması ve sempatik gösterilmesinin ne gibi sonuçları olacağının düşünülmemesi hayret verici bir durum. Sapkınlığın ilerici, özgürlükçü, çağdaş görüş muamelesi görmesi ve kendince yol tutturup topluma akıl hocalığı yapması yönünde popülaritesini artırmasına imkan verilmesi, muhalif olanın ise gerici ilan edilmesi şaşkınlığımı daha da artırdı. Çocuklarımızın ve gençlerimizin zihinlerini bulandıracağı gerçeği göz ardı edilirken, ileriki yıllarda toplumsal yapımıza ve aile yapımıza uygun olmayan sonuçlara sebebiyet vereceği gerçeğine kulak tıkamanın ne demek olduğunu düşündüm? Bu haller bozulan yapının içinde, zaten engel olamadığımız tecavüz, taciz, cinayet, istismar vb. olayların artmasına katkı sunup, yeteri kadar koruyamadığımız değerlerin yozlaştırılmasına iyice ön ayak olmayacak mı? Batının güven veren hangi yanıyla muhatabız ki, bu denli dert devşirme yarışı içine girmiş durumdayız? Peki bu tür yaşananları olağan karşılayanlar, günü geldiğinde herhangi bir yakınının bu sapkın çizgide hareket etmesini aynı şekilde, soğuk kanlılıkla karşılayabilecek mi?
Kıymetli dostlar, hakikat göreceli değil, tektir. Herkes kendi doğrularıyla hareket ederken, bizi hangi doğrunun ileriye taşıyacağını bilemeyiz. Ama hakikat, ışığını bizden esirgemeden önümüzü aydınlatırken onu görmemek için kör, duymamak için sağır olmamız gerekir. Ayrıca Din ile Dinciliği ayırt etmeyi öğrenmeli, her fırsatta İslam’a saldırmaktan vazgeçilmelidir. Bu konuda farkındalık oluşturmak isteyen, önce eleştiriden kaçınmalı, sonra kulaktan dolma bilgilerle hareket etmeden hakkını vere vere İslam’ı araştırıp, öğrenip, bilim ile karşılaştırıp, hakikatin ışığı ile şerh edip hayatına uygulayarak konuşmalıdır. Aksi halde kayıplar yanı başımızda belirmeye devam edecektir.
Din’i, dinsizliğine perde edenlere dua ederek bitirelim isterseniz:
Din’den değil dinciden, sen esirge Yarabbi (Amin).
(Merak ediyorum, herhangi bir konu hakkında karşıt fikir beyan eden Hristiyan, Yahudi, Mecusi veya başka bir din veya görüşe karşı da Müslümana karşı davrandığınız şekilde davranır mısınız?
Cevap vereyim, hayır. Çünkü derdiniz İslam’la. Size rağmen Allah nurunu tamamlayacaktır.)