Artık sokakta yürümekten korkar hale geldik. Kapkaççılar mı, tacizciler mi? Girdiğin sokakta güvenle yürüyüp yürüyemeyeceğine dair en küçük bir garantin yok. Sabah evden çıkarken, akşam geri dönebilir miyim, bu bile bir muamma. Her gün gazetelerde gördüğümüz şiddete uğramış, kaybolmuş kadınlar ve kız çocukları… İşte bunlar, toplumun canını sıkan gerçekler.

Peki, iktidar bu korkuları görmüyor mu? Seçilmiş belediye başkanlarını görevden alarak gündemi değiştirdiğini sanıyor. Ama ne yazık ki bu, sadece bir yanılsama. Halkın iradesini yok sayarak, kayyum atamakla sorunları çözemezsiniz. Belki bir süreliğine dikkatler başka tarafa kayar, ancak sokaktaki tehlikeleri göz ardı edemezsiniz.

Hükümetin önceliği, seçimle gelenleri uzaklaştırmak değil, sokaklarda güvenliği sağlamak olmalı. Kadınların, çocukların güven içinde yürüyeceği, evine dönerken huzur bulacağı bir ortam yaratmak, asıl hedef olmalı. Ama bunun yerine, politik oyunlar ve güç mücadeleleri, sanki gerçek sorunlar yokmuş gibi sürüp gidiyor.

1999’da sokaklarda daha fazla özgüvenle yürüyorduk. O günlerde, insanlar daha rahat hissediyordu. Ancak şimdi, gece geç saatlerde dışarı çıkmaktan kaçınmak, neredeyse bir zorunluluk haline geldi. Korku, toplumun her kesiminde hissediliyor; insanlar evlerine dönerken huzursuz, gün sonunda eve ulaşmanın bir başarı gibi algılandığı bir dönemde yaşıyoruz.

Bu durum, sokakların güvenliğindeki kaybın yanı sıra, toplumsal ilişkilerimizi de etkiliyor. Gece hayatı, sosyal aktiviteler, arkadaşlarla dışarıda geçirilen zaman… Hepsi kısıtlanıyor. Güvensizlik, sadece bireyleri değil, toplumu da etkiliyor. Sokağa çıkmak bir özgürlük iken, şimdi bir cesaret meselesi haline geldi.

Bu korku ve kaygılar, sadece bireysel bir deneyim değil; hepimizin paylaştığı bir sorun. Geçmişteki huzurlu günleri özlüyoruz ve şimdi güvenli bir ortamda yaşamak için bir şeylerin değişmesini bekliyoruz. Herkesin sokakta kendini güvende hissedebileceği bir toplum umuduyla...