Yüreğimizin tam ortasına karabasan gibi çöken bu acının tarifi gerçekten mümkün değil. İdlib’deki şehit haberlerinden sonra, nerede kiminle karşılaşsam, herkes dokunsanız gözyaşlarına boğulacak gibi bir ruh hali içinde ve canlı cenaze gibi dolaşıyordu.
34 askerimizin şehadeti millet olarak hepimizi derinden sarstı, yüreklerimizi yaktı. Allah şehitlerimize rahmet eylesin. Yaralılarımıza acil şifalar nasip etsin. Dayanma gücü versin. Üzerimize sabır yağdırsın.
Malumunuz, “Bir musibet, bin nasihatten evladır” diye bir atasözümüz var. Bu söz başa gelen bir sıkıntının öğretici özelliğini vurgular. Maalesef Türkiye son yıllarda nasihat babında yüzlerce musibet yaşadı ama bütün bunlardan sağlıklı sonuçları çıkarma yolunda bir türlü doğru adımları atamıyor.
Hep söyledik, yine söyleyeceğiz. Dış politika sarraf hassasiyeti ile yürütülmesi zaruri olan bir alandır. Bir ülkenin dış politikasının başarısı, toplumun o politikalara sahip çıkması ile doğru orantılıdır. Tabi herkesin kurulmuş korolar gibi gelişmeleri aynı şekilde yorumlamaları beklemek de doğru değildir. Ancak halk ortadan ikiye bölünmüş gibi siyah ve beyaz mesabesinde taban tabana zıt bakış açısıyla değerlendiriyorsa, gri alanlar gittikçe azalıyorsa, bu politikaların başarıyla sonuçlanma ihtimali yoktur. Bu sürecin sorumlusu da doğrudan siyasi iktidardır. En büyük vebal onların omuzlarındadır. Bu doğrultuda rejim tarafından gerçekleştirilen o alçak saldırı sonrası verilen ilk tepkiler, iktidarın sorumlu davranma yönündeki iradeyi öncelediğini gösteriyordu. Ancak üzerinden çok da zaman geçmeden bu yaklaşımdan vazgeçeceğinin işaretlerini vermesi, beklentileri boşa düşürmeye yetti
Bakınız Türkiye sıradan, sınırları cetvelle çizilmiş bir ülke değildir. Bir devlet aklı vardır. Bu akıl da binlerce yıllık tecrübeye verilen addır. Devlet aklı bugüne taşınan olumlu-olumsuz her yaşanmışlığın toplumsal hafızada muhafaza edilmesidir. İhtiyaç duyulduğunda ise bu aklın yani birikimin kullanıma alınması gerekir. Devletin aklının tebarüz ettiği yapılar kurumlarıdır. İktidarda bulunanlar o kurumları doğru yönettikleri ve onlardan doğru istifade ettikleri ölçüde milletin hayrına işleri yapar ve başarılı olurlar. Bugünkü temel sıkıntının merkezinde devlet aklını yani binlerce yılın tecrübesini ve birikimlerini doğru kullanamamak vardır. Herkesin bildiği şekliyle bu saldırının Rusya'nın bilgisi dışında gerçekleşme ihtimali yoktur. Bu durum aynı zamanda rotanın tamamen Amerika’ya çevrilmesini de meşru hale getirmez. Amerika bu bölgede haritaların yeniden çizilmesini hedefleyen ve yıllardan beri mücadele ettiğimiz terör örgütünün maddi-manevi destekçisidir. Peki, Türkiye şu anda karşı karşıya kaldığı tehditleri bertaraf edebilir mi? Şüphesiz evet! Yalnız bunun için yapması gereken en önemli şey; akıl ve duygu birlikteliğini sağlamaktır. Dış politikayı günlük politik tartışmalardan fersah fersah uzak tutmaktır. İstişareye sonuna kadar itibar etmektir. Uluslararası ilişkileri iç politikanın ayrıştırma stratejisinin bir aygıtı haline dönüştürmemektir. Yani ayağa dokunan taş dahi olsa musibetleri doğru değerlendirmek, acılardan ders çıkarmak ve geleceğe odaklanmaktır. Bütün bunlarla birlikte “yapabileceğini söylemek, söylediğini yapmaktır”. Hülasa, sözü yerinde ve doğru kullanarak devletin hukukunu, 83 milyonun heybetini korumaktır.