MİKROPLAR VE VİRÜSLER
Kur’an, sünnet, hidayet, İslam, iman, adalet, iktisat, ahlak, takva gibi kelimeler, saadet arayan insanın, onu saadete götürecek itikat ve düzenin temel mefhumlarıdır. “Biz Kur’an’dan öyle ayetler indirmekteyiz ki, müminler için şifa ve rahmettir. Zalimlerin de ancak hüsranını, sapıklığını artırır” ayeti, yukarıda zikredilen kelimelerin hakikatine uygun davranan müminler için saadet vesilesi olacağını bildiriyor. Kur’an; bedeni, ruhi, ahlaki, toplumsal hastalıkların şifasıdır. Kur’an; bize kapı çalmanın adabından, su ve temizlikten, devlet yönetmenin kurallarına kadar, her şeyi öğretir. Kur’an’daki 114 sure; eczanelerdeki ilaçların konduğu raflar gibidir. Altı bin altı yüz altmış altı ayet, o raflardaki ilaçlar gibidir. Bir mümin; ayetlerin, hangi dertlere ilaç olduğunu bilir veya bilenlere müracaat etmesini bilir. Yaratılan her şeye ayet dendiği gibi Kur’an’da her iki durak arasındakine de ayet denir. Bedeni hastalıklarımıza tabiattaki şeylerden yararlanılarak ilaçlar bulunduğu gibi, ruhi, ahlaki, toplumsal hastalıklarımıza da Kur’an ayetlerinden şifa bulunur. Bu ayetler; inkâr, isyan, baskı, zulüm ve işkenceyle temel hak ve hürriyetleri, Allah yolunu, Allah yolundaki faaliyetleri engelleyen, İslâm aleyhinde tanıtım yapan zalimlerin, “Domuz aşığı Batılıların ve inkârcı, ırkçı Siyonistlerin” yalnızca hastalıklarını artırıyor. Yani İslam’ı yaşamamak, Kur’an’a itibar etmemek, insanlık için zararlı bir şeydir.
MİKROP VE VİRÜS SAVAŞI
Hiçbir olay kendiliğinden olmaz. Mikroplar ve virüsler, hastalıktan geçinen ilaç ve aşı sektörünün kullandığı silahlardandır. Bu iki silah, aynı zamanda dünya hâkimiyetini hedefleyen ırkçı emperyalizm tarafından, ekonomik ve siyasi savaşlar için de kullanılmaktadır. Kur’an bize özellikle iki zümrenin fesada koştuğunu haber verir. Bunlar; inkârcı Siyonist Yahudiler ile münafıklardır. Fesada koşmak, tarlayı ve tohumu tahrip etmek, bozmak bu iki kesimin temel karakteri olmuştur. Bu iki kesimi Kur’an bize, iş olsun diye tanıtmıyor. Bu iki kesimi hakkıyla tanıyıp tedbir almadan, insanlığın huzur içinde yaşaması hayal olur. 1996 yılında İngiltere’de çıkan Deli Dana Hastalığı’nı hatırlarız değil mi. Bu hastalık sebebiyle binlerce sığır itlaf edilmişti. 2005 yılında Kuş Gribi ortaya çıktı. Bu yüzden ülkemizde, milyonlarca kanatlı hayvan itlaf edildi. Canlı canlı kireçli çukurlara gömüldü. Yani yerli tavuk ırkı bitirildi. 2009 yılında ise dünya ve ülkemiz Domuz Gribi ile tanıştı. Yıl 2020; şimdi ise dünya koronavirüs ile sarsıldı. İlk olarak Çin’de ortaya çıktı. İran ve İtalya’yı etkisi altına aldı. Ülkeler, ciddi tedbirler almaya başladı. Suudi yönetimi umre faaliyetini geçici olarak durdurdu. Türkiye okulları tatil etti. Genellikle bu mikrop ve virüsler İslam’ın yaşanmadığı ülkelerde ortaya çıkıyor. İnsanlar ölüyor. Siyonist Yahudilerin sahibi olduğu ilaç firmaları kazanıyor. Siyonistlerin ve münafıkların fesat ve yıkımından kurtulmanın tek ilacı itikat ve düzen olarak İslam’a dönmektir. Allah, Ümmet-i Muhammed’i ve bütün insanlığı Siyonist Yahudilerin ve münafıkların fesat ve helakinden korusun.
TEMİZLİK
Allah çokça temizlenenleri sever. Temizlik imandandır. Gusül ve abdest sadece Müslümanlıkta vardır. Gusül ve abdest, insanı bütün mikroplardan ve virüslerden Allah’ın inayeti ile koruyacağı gibi koronadan da korur. “Kim abdest alır ve abdestini güzel yaparsa hataları vücudundan tırnak diplerine varıncaya kadar çıkar dökülür” hadisi bunun delillerindendir. Abdest müminin silahıdır. Helal gıda ve sünnete uygun yemek de insanı bütün hastalıklardan koruyacağı gibi koronadan da koruyacağından emin olabilirsiniz. Peygamberimiz, “Oruç kalkandır” buyuruyor. Üç aylardayız. Bu ayları da mümkün olduğu kadar değerlendirebilirsek korunmuş oluruz. Adil Bir Düzen’in kurulması için cihat etmek de insanı fesattan, mikroplardan, maddi ve manevi yıkımlardan korur. Peygamberimiz; “Cihat için sefere çıkın ki sıhhat bulasınız” buyurmuş. Cihat; mikrop ve virüs üreten fesatçılara ve bütün kötülüklere karşı yapılır. Cihatsız dua, insanları mikroptan korumaz. İslamsız hayat, en büyük tehdittir.
DURUŞ
Erbakan Hocamız, Müslüman’ca duruşu ifade için şöyle demiştir: “Faraza, bir zaman tünelinden geçirilip Asr-ı Saadet dönemine ve Bedir Tepesi’ne bırakılan kimse, bir tarafta Peygamber Efendimiz ve arkasında iman ordusu, karşı tarafta ise, Ebu Cehil ve küfür ordusu olduğu halde, Bedir Harbi’nin yapıldığını görse; 1- Hangi bahane ile olursa olsun, Ebu Cehil’in safına katılsa, ona arka çıksa ve alkışlasa küfrünü izhar etmiş olur. 2- Veya ‘Allah, hakka yardım etsin’ deyip, hiçbir tarafa tabi ve taraf olmadan yerinde otursa, o zaman da münafıklığını ispat etmiş sayılır. Zira bu söz, ‘Hangi taraf haklı, pek bilemiyorum, Hz. Muhammed’in haklılığından da şüphe ediyorum’ anlamına gelir. 3- Şayet bu manzara karşısında, ‘Ya Rabbi, Resulüne ve ashabına yardım et’ şeklinde dua etmekle yetiniyor ve yerinde duruyorsa, bu halde de fasık, günahkâr ve gayretsiz bir Müslüman olduğu ortaya çıkar. 4- Yok eğer, bu durumu görür görmez, ‘Resulüllahın ayağına diken batacağına benim gözüme ok saplansın’ diyerek yerinden fırlıyor ve bağırsakları çalılara takılsa bile İslam’ın safına katılmak ve Allah yolunda vuruşmak üzere koşuyorsa, o takdirde gerçek bir mümin olduğunu kanıtlamış olur.” Biz Müslümanlar hakkın tarafında olup, faizci kapitalist düzenin yerine, adil bir düzeni ikame etmenin mücadelesini vermekle mükellef olduğumuzu bilmemiz ve gereğini yapmamız gerekir. Milli Görüş hakkın kapısını tutan harekettir. Bu hareketin eylem kuruluşu ise Saadet Partisi’dir. Hak tek bir ümmettir, küfür de tek bir millettir. Saadete, ancak Saadet’le ulaşılır. Selam Dua ile …