Değerli Okurseverler,
Yazımın başlığı sizde ne çağrıştırdı? Manevi fitlik...
İnsan anlam arayan ve anlam yaratan bir varlık. İnsan doğasının bu doğal kuralından yola çıkarak bugün sizinle maneviyat ve anlam konularında bende olan bitenleri paylaşacağım.
Hatırlarsınız, bir önceki yazımda korkularımı aşmaya başladığımdan bahsetmiştim. Korku hepimizde var. İnsanı insan yapan duyguların başında geliyor. Korku, dozunda bir şekilde temkinli olmak seviyesinde kaldığı sürece yaşamda başımıza gelebilecek riskleri bertaraf edebiliyor, bize stabilite sağlıyor, hizmet ediyor. Ancak korkunun fazlası sevgiyi gölgeliyor ve sevdiğimiz şeyleri, “dur şimdi başıma bir şey gelir de elimdekinden de olurum” korkusuyla yaşantımızın tozlu rafları arasına güzelce katlayıp kaldırmamıza yol açıyor. Bu senaryonun sonunu tahmin edersiniz tabi... bizim için pek de anlam ifade etmeyen, pek de haz almadığımız, iç güveysinden hallice sürdüğümüz bir yaşam...
Peki biz hakikaten böyle bir yaşam mı istiyoruz?
Benim bu soruya cevabım koca bir HAYIR.
Ben, manevi olarak anlamlı bulduğum ve anlam yaratabildiğim bir yaşam istiyorum. Yani manevi anlamda “fit” olmak istiyorum.
Nedir bu manevi fitlik?
Geçen hafta bir profesyonel koçla çalışmaya başladım. Yaşam yolculuğumda yeni bir evre başladı. 45 yaşındayım. İkinci 45’liğimi az biraz planlamak istiyorum, Allah izin verdiği müddetçe. Şimdiye kadar planlarımı yaparken etrafımda bildiğim, güvendiğim insanlara her daim danışmışımdır. Ancak bu seferki planlamamda bir koçtan destek almak istedim. Nitekim profesyonel koç beni, olumlu veya olumsuz, hiç bir şekilde yargılamadan dinleyebilecek ve bendeki en iyiyi keşfetmek için meraklı sorularla bana kafa tutabilecek tek insan. Etrafımda güvendiğim kişilere yine danışıyorum tabi, ancak onların beni ya olduğumdan fazla ya da olduğumdan az görebilme ihtimalleri var. Dolayısıyla bir profesyonel koçun tarafsız desteğinin, yaşamımın bu önemli dönemecinde bana kuvvetli bir kaldıraç olacağını düşündüm.
Koçluk görüşmeme gittiğimde aklımda konuşmak istediğim iki konu vardı: İlk konu; yeni bir olma hali edinmemle ilgiliydi. Yani yaşamdaki var olma halimi değiştirmek istiyordum. Yeni bir “olma haline” geçmek istiyordum. İkinci konu ise sağlıklı beslenme alışkanlığı edinmek istememle ilgiliydi. Koçumun meraklı ve irdeleyen sorularıyla bu iki konu üzerinde biraz konuştuk. Zira iki konu birbirinden farklı gibi görünse de en derinde sanki aynı yere, aynı ortak noktaya bağlanıyordu.
Görüşmemizin 15. dakikası civarında bu iki konunun temelde dayandığı ortak değerlerimi keşfettim. İlki yapma halinde değil olma halinde olabilmek. Bir diğer deyişle sonuca değil sürece odaklanmak. Kendimi bildim bileli yaşantımın çoğunluğunda hep elde etmek istediğim sonuçlara odaklandım. Sınavlarda başarılı olmak, iş yerinde performans hedeflerini tutturmak, ve benzeri. Hepsini elde ettim de. Yanlış anlaşılmasın, hedefleri tutturmakta bir sakınca yok, başarılı olmak varılabilinecek en doyurucu noktalardan biri. Ancak bir şeyi başarırken sırf sonuca odaklanınca, süreç esnasında yaşananlar çar çur olup gidiyor. Bir işi başarmanın %20’si planlamak, %80’i de sonuca giden süreci yönetmektir dersek, şimdiye kadar elde ettiğim başarıların çoğunda zamanımın %80’i bende pek de iz bırakmayacak şekilde geçip gitmiş demek. Başarılarımın tamamı bu şekilde olmadı neyse ki. Elde ettiğim bazı başarılar var ki sonuç hakkında hiç kaygılanmadan, sadece sürece odaklandığım başarılar oldu. Örneğin profesyonel koçluk mesleğini edinmem. Okula başlarken, meslek sertifikamı aldığımda ben ne olacağım, kaç yıldızım olacak, hangi ünvanı alacağım, kaç müşterim olacak gibi sonuca yönelik kaygılarım hiç yoktu. Tek isteğim, her dersi tadını çıkartarak dinlemek ve her dersten kendimle ve yaşamla ilgili yeni bir farkındalıkla ayrılmaktı. İstediğimi ziyadesiyle elde ettim. Yani bu ikinci mesleğimi edinmeye karar verdiğimde sonucu ile ilgili hiç bir fikrim yoktu, kaygım da yoktu. Sadece dedim ki; kalbinin çağırdığı yola çık, yol görünür. Yaşantımın ikinci 45’liğine yelken açtığım şu günlerde de mottom aynı. Yola çık, yol görünür.
Koçluk görüşmeme götürdüğüm iki konunun birleştiği ikinci ortak değerimin estetik olduğunu fark ettim. Estetik benim için önemli bir olgu. Vücudumun, yaşadığım ortamın, kıyafetlerimin, ilişkilerimin, yazılarımın, soframın, yaşantımın estetik olması, estetik unsurlar barındırması benim için değerli. Sağlıklı beslenme konusunu gündeme getirmemin sebebi de bu değere bağlı. Sağlıklı beslenerek daha estetik bir görünüme kavuşmak istiyorum.
Koçluk görüşmemizin sonunda tüm bu konularımla ve değerlerimle ulaşmak istediğim “olma hali”min “manevi fitlik” olduğuna karar verdim. Koçumla yaptığım ilk görüşmede manevi fitlik yolculuğumu besleyecek ilk iki değerimi keşfettim: Yapmaktan ziyade olmaya odaklanmak ve estetik. Manevi fitlik tabi ki sadece bu iki değerle sınırlı değil. Maneviyat deyince aklıma bir çok derin mevzu, bir çok değerli düşünür, çeşit çeşit düşünce akımları ve bir çok felsefi yaklaşım geliyor. Ancak benim manevi fitlik yolculuğumda yapmak istediğim, bu konuyu kendi özelimde net ve yalın şekilde tanımlamak. Fazla söz ve düşünce kalabalığı yapmadan.
Manevi fitliğin bende oluşan tanımını sizinle paylaşmak isterim:
Manevi fitlik; bedenin, kalbin ve ruhun uyumlandığı noktadaki olma halidir.
Bu öyle bir hal ki; sabah yataktan dinlenmiş, dingin ve enerjik kalkarım. Pazartesi sendromum yoktur; onun yerine pazartesi günleri de dahil olmak üzere haftanın her günü şükran duyarım. Yaşamımda bana hizmet etmeyen şeylerden vazgeçmeyi bilirim, onlara ne kadar sıkı bağlanmış olsam da... Örneğin fazla kilolar, fazla ilişkiler, fazla çalışma, fazla elektronik alet... işe yaramayan her tür fazlayı çıkartıp atmışımdır yaşamımdan. İnsanlarla ilişkilerim neşeli ve doyurucudur. Spor yaşamımda zorla ajandaya sıkıştırdığım bir aktivite değil, yaşamımın doğal parçası olmuştur. Zorluklar karşısında bambu bitkisi gibi esneyebilirim, böylece kendimi kırılmaktan korurum. Yani fırtınalara karşı esneyebilme gücüm vardır. Esnerim ki fırtına geçince (her fırtına geçer) tekrar ayağa kalkabileyim. Manevi olarak fit olma halimde zihnimi yapıcı ve faydalı düşüncelerle süslerim. Bu düşüncelerde bana hizmet etmeyen varsayımlara ve inançlara yer yoktur veya bunlar minimize olmuştur. Kalbimin sesi en az zihnim kadar gür çıkar. Bu da bana sevdiğim şeyleri yaşantımda önceliklendirmem konusunda cesaret verir. Ruhum ise dingindir. Kalbimin ve zihnimin yaptığı seçimlerle beslenir.
Benim manevi fitlik tanımımda şimdilik bunlar var. Manevi fitlik yolculuğumun ilerleyen aşamalarında farklı konular da ajandama girebilir. Yolculuğum ilerledikçe ve renklendikçe sizinle olan bitenleri buradan paylaşmaya devam edeceğim.
“Gerçek özgürlük, manevi özgürlükte gizlidir.” Aliya İzzetbegoviç
Sevgiyle kalın,