Geçenlerde bir seminerde dinledim.

Yaşamda ortalama 4.200 haftanız var.

Konuşmacı, bu 4.200 haftayı nasıl ve ne ile doldurmak istediğimizi sordu.

Hesapladım, evet, ortalama 80 yıl yaşayacağımızı varsayarak bu yaşamda her birimizin ortalama 4.200 haftası var.

Yıl kavramı uzun soluklu bir hissiyat yaratıyor. Ancak hafta öyle mi? Pıt diye geçiveriyor. O yüzden 80 yılı 4.200 haftaya çevirince bende aniden bir aciliyet duygusu oluştu.

Hemen sevdiğim şeylerin, olmak istediğim hallerin, görmek istediğim insanların listesini yapıverdim ve bunlara yaşamımda daha çok yer açmaya başladım.

Örneğin;

Yazmak benim için ibadet. Bugünlerde sürekli yazıyorum. Kitabımı yazdım, yayınevine teslim ettim. Köşe yazılarımı yazıyorum. Önümüzdeki sene için bir eğitim programı tasarlıyorum, bunu yazıyorum. Yazıyorum da yazıyorum….

Olmak istediğim hallerin başında sükunet geliyor. Haftalık programımı yaparken beni sükunet alanımın dışına çıkarma potansiyeli olan sükunet hırsızlarını programımdan çıkardım. Sadece önceliklerimi aldım yanına, gerisini bıraktım gitti. Bir gün belki geri alırım.

Görmek istediğim insanlar ise yanı başımda. Eşim ve çocuklarım. Onlarla vakit geçirmek ve sohbet etmek benim için en büyük neşe kaynağı. Geniş ailemizde 4.000. haftası dolmadan aramızdan ayrılan çok aile bireyi oldu. Kimi yakın zamanda, kimi epey önce. Yaşam koşturmacası içinde bu 4.000 haftanın toplasanız ancak %10’unu birlikte geçirmişizdir…

Bu arada 4.000 hafta, doğduğunuz günden itibaren başlıyor. Yani diyelim ki bugün 40’lı yaşlarınızdaysanız, geriye kaldı 2.000 haftanız.

Bu yazıyı sizde aciliyet duygusu yaratmak için kaleme aldım.

Çevremde hayatını askıya almış, arafta bekleyen o kadar çok insan var ki. Neyi beklediklerini sorduğumda onun bile tanımını henüz yapmamışlar.

Lütfen beklemeyin.

Harekete geçin.

Kaldı 2.000 hafta.

“Boş zaman yoktur. Boşa geçen zaman vardır.” Anonim

Sevgiyle,