Sınıfların, küresel sermayenin desteği ile iyice belirginleştiği bir dünyada yaşıyoruz artık. Sınıf mücadelelerinin toplumsal hareketlerden soyutlanarak bireylere indirgendiği, deniz kanunlarının uygulandığı, büyük balığın küçük balığı yediği düzenin mensubuyuz. Bu yüzden gemisini kurtaran kaptan deyimi dilden dile dolaşmayı bırakarak yaşam standardı haline gelmiş durumda.
Siyasi ve Bürokratik kanalların bu sermayeyi yönlendiren değil, bu sermaye ile yönlendirilen bir takım argümanlara dönüştükleri gerçeği ise insanı güven noktasında derin endişelerle, derin şüphelerle baş başa bırakıyor. Ağacın kurdu bedenindedir sözünün minvalince içten içe bizi kemiriyor.
Hiç şüphesiz bu mücadelenin karşıtları Sermaye sahipleri ile İşçilerdir, İşçi Sınıfıdır. Yine aynı şekilde Küresel Ekonominin en önemli ayağı ve oluşan bu aykırı kültüre karşıt en dinamik direnç noktası da İşçi Sınıfıdır. İşçi Sınıfı'nın, yoksulluk sınırının altında yaşayan halkın en maharetli yönü ise kendi cehennemini yaratması ve mahkûmu olmasıdır. Her ne şekilde oluyorsa kendimizi temsil hakkı verdiğimiz kişiler bir anda burjuva sınıfının parçası olmayı başarıyor, tüm değerlerinden arınmış, ahlaken ve fıtraten çöküntüye uğramış bir topluluk olarak ortaya çıkıyor. Akabinde ya İnsanî ihtiyaçlara ulaşamıyor ya da sermaye sahiplerinin izin verdikleri kadarıyla geçinmek zorunda kalıyoruz.
Maalesef ki "insanı yine insan öldürüyor." Bulgakov'un bir zamanlar yasaklı olan Köpek Kalbi kitabını bilenleriniz bilir,( ki bilmeyenlerinse mutlaka okumaları gereken bir başyapıttır) Prof. Flipp deney için köpeğe insan kalbi nakleder, insan kalbi taşıyan fakat aslında köpek olan Şarik hakkında düzene karşı almış olduğu tavrın ardı sıra yaşananlar için şöyle der:
-"Şunu anlayın ki asıl korkunç olan artık köpek kalbi değil, insan kalbi taşıması!"
Son olarak günümüz dünyasında içi boşaltılmış kavramlar yeniden tanımlandırılırken izlenen yol, kendi cehennemimizi yaratırken verdiğimiz sınıf mücadeleleri içinde kandığımız hallerin tanımıdır.