Kibarlık mı? Nezaket mi? o da ne? Kibar davranmak bir kültürdür. Bir insanın size nazik davranmasını istemez misiniz? 
Yolda yürürken, karşıdan karşıya geçerken, trafikte araç kullanırken, her hangi bir kurumda işlem yaptırırken… Biri size kibar davrandığın da ne hissedersiniz? Mutlu olursunuz, kendinizi değerli hissedersiniz. Sizde bir başkasına iyi davranırsınız değil mi? 
Mutlulukta, kibarlıkta bulaşıcıdır.
  İnsanlara kibar davranmaktan korkmayın. Kibarlık bulaşıcı dedim haklısınız. Ölümcül hastalığa yol açmıyor merak etmeyin. 
Hiç kendimizi sorguluyor muyuz?  Sahi, biz insanlara nasıl davranıyoruz? Tanımadığınız bir ortama girdiğimizde selam vererek, hal hatır soruyor muyuz?  Sabah gördüğümüz kişilere “Merhaba” diyor muyuz? Ya da teşekkür ediyor muyuz? Hatalı olduğumuzda özür diliyor muyuz?
Teşekkür etmek neyse de, hatalı olduğunu kabul edip özür dilemek genelde zor geliyor.  Neden? Çünkü özür dilemeyi zayıflık olarak görüyoruz. Hâlbuki hatalı olduğunu kabul edip, özür dilemekte nezakettir. 
Nezaketin kökeni eğitim midir? Görgü müdür? Eğitim cehaleti alıyor doğru tabi de... 
Her eğitimli insan, her zaman kibar olmuyor. Zengin olmak, pahalı mağazalardan alışveriş yapmak, marka giyinmek insanı nezaketli yapmıyor. Görgü kurallarını bilmek, bunu hayatına yerleştirmek nezaketi getiriyor. 
Son yıllarda nezaketli davrandığınızda ezik zannediyorlar. Sizde bir müddet sonra fazla kibar olmamayım da ezik zannetmesinler diyorsunuz. 
Neden peki? Bunu en güzel açıklayan cümle ekşi sözlükte karşıma çıktı. 
“Siz'li biz'li konuşup kibar davranırken karşıdan sen'li ben'li samimiyetsizliğine karşılık; aynı olayda bağırıp çağırmaya başladığınız noktada"ama hanfendi.." diye cevap alıyorsunuz. Benim bildiğim hanfendiler bağırmaz ama bu ülkede çıngar çıkartana hanfendi diyorlar.”
Neden sorusunun cevabı da tam da bu değil mi? Bağıranın güçlü ve haklı sanıldığı dönemi yaşıyoruz. Yani sözün kısası, kibar olalım. Ama biz kibar olunca herkeste kibar olacak, beklentisine girmeyelim.