Bugün Türkiye’nin en büyük açmazlarından biri, kimsenin artık ustalıkla, çıraklıkla, kalfalıkla bir yere varmayı düşünmemesi. Hepimiz okuyoruz, hepimiz diploma sahibi oluyoruz, ama sonra aynı dar kapıdan geçmeye çalışıyoruz: Masa başı bir iş. Peki bu işlerin bir sınırı olduğunu neden konuşmuyoruz?
Bir zamanlar mahalle arasında üç sokakta bir kaportacı, marangoz, tornacı bulunurdu. Bir çırak sabah erkenden kalkar, ustasının yanında işe başlar, birkaç yıl sonra kalfa olurdu. Şimdi ise meslek okulları göz ardı edildiğinden beri bu kültür tamamen zayıfladı. Ne çırak var, ne usta... Herkes üniversiteye gidiyor, herkes memur olmak istiyor. Ama devletin 95 bin öğretmen açığı varken sadece 25 binini atayabiliyorsa, geriye kalan ne yapacak?
Yıllarını KPSS’ye, mülakatlara, torpil düzenine harcayan bir gençlik yetiştiriyoruz. Oysa bu ülkenin üretime, beceriye, el emeğine ihtiyacı var. Herkes doktor, mühendis, öğretmen olacak diye bir kural yok. Ama herkes geçimini sağlayacak, saygı görecek bir meslek sahibi olabilir. Bu da sistemin yeniden inşa edilmesini gerektirir.
Elbette bir diğer mesele de şudur: Bugün kalan az sayıdaki usta ve işinin ehli meslek sahipleri, hizmet verirken ne yazık ki işin karşılığı olan bedelin çok üzerinde taleplerle karşımıza çıkabiliyor. Gerçek hakkının iki, hatta üç katı fiyatlar isteniyor; pazarlık etmek isterseniz işi yapmamakla tehdit ediliyor. Bu da işin doğasına zarar veriyor. Elbette herkes emeğinin karşılığını almalı ama hakkaniyetli ve makul bir ölçü içinde kalmak şartıyla. Aksi takdirde halkla usta arasında güven kalmaz. Emeğe saygı kadar, müşteriye de saygı bu işin temelidir. Burada da bir dengeye ihtiyaç var.
Devletin ve toplumun, ‘alın teriyle kazanmak’ ilkesini yeniden yüceltmesi şart. Sanayide, atölyede, marangoz tezgâhında çalışan insanlar; toplumu ayakta tutan görünmeyen kahramanlardır. Bugün çamaşır makinesi bozulsa, onu tamir edecek usta bulamıyoruz. Çünkü yetişmiyor.
Gençlerimize şunu söylemek gerekiyor: Hayat masa başında geçince daha rahat olmuyor. Gerçek refah; beceride, üretimde, özgüvende yatıyor. Mesleğini iyi yapan her birey, sadece kendi hayatını değil, ülkesini de kalkındırır. Zaman geçiyor. Refahı istemek değil, onu inşa etmek gerekiyor.
Yol ayrımındayız. Ya bekleyen, işsiz bir nesil daha yaratacağız ya da üretimi teşvik edip mesleği yeniden kıymetli kılacağız. Tercih hepimizin.