Doğan Cüceloğlu, bir kaşık yoğurdun varsa değerini bil diyordu. Bir kaşık yoğurtla küçük bir tencerede sütü mayalayabilirsin. Böylece kendi etki alanını oluşturmuş olursun. Bizlerde kendi etki alanlarımızı oluşturmalıyız. Elimizdekilerin değerini bilerek, ben tek başıma ne yapabilirim demeden, kendi etki alanımızı oluşturmalıyız.

Herkes ben tek başıma ne yapabilirim ki, derse hiçbir şey yapılmaz. Düşünün Mustafa Kemal Atatürk, kendisine inanan, bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda insanla, dünyanın en güçlü ülkelerine kafa tutmasaydı. Belki de şimdi Fransız sömürgesi olmuştuk.

Ne olursa olsun. Etki alanımızı değerlendirmeliyiz.

Buyurun sizi Doğan Cüceloğlu’nun yazısıyla başbaşa bırakayım. 

“Bir konferansımda öfkeli bir makine mühendisi, “Bu konferans salonundaki sekiz yüz kişinin hepsi sizin dedikleriniz kabul etse ve aynen uygulasa ne yazar; dışarıda yetmiş milyonluk bir güruh var, güruh! Bu tip konferanslar ve kitaplarla topluma hizmet ettiğinizi sanarak teselli oluyorsanız, yanılıyorsunuz!” dedi.

“Elimde bir kaşık yoğurt var; benden yetmiş kazan sütü yoğurt yapmamı istiyorlar,” diyen çok öfkeli öğretmen, ana baba, yönetici gördüm.

Ben ise, bir kaşık yoğurdum olduğu için sevinirim; şükür duygusu içinde olurum; “iyi ki bir kaşık yoğurdum var,” derim. O bir kaşık yoğurt benim etki alanımdır; onu bilirim. Ufak bir tencere bulurum, yetmiş kazan sütten ufak tencereme alırım. O ufak bir tencere süt, ana baba isem benim çocuklarım, öğretmensem benim öğrencilerim, yazar isem okurlarım olur. O küçük tenceredeki sütün uygun koşullarda hazırlanarak bir kaşık yoğurdumla mayalanmasına, çocuğumu yetiştirmeye, öğrencime öğretmen olmaya, bir bilim insanı olarak konuşmaya, yazmaya özen gösteririm. Ve umutla, güvenle, şükürle küçük bir tencere yoğurdum olmasına gayret ederim.

Etki alanım bir kaşık yoğurttu, şimdi küçük bir tencere yoğurum oldu. Şimdi Facebook’ta yazıyorum, sizlerin işbirliğiyle takip edenlerin sayısı bu günlerde dokuz yüz binlere ulaştı. Elimdeki bir küçük tencere yoğurt büyüdü, bir kazan yoğurt oldu.

Zorluklarla karşılaşınca hayal kırıklığı içinde bir köşeye çekilmek, şikâyet edip beklemek, sürekli birilerini suçlamak bir seçenektir. Elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışarak, şevkle, umutla, güvenle, şükür duygusu ve sevgiyle elindeki bir kaşık yoğurdun değerini bilerek çalışmak da bir seçenektir.

Siz, bir kaşık yoğurdun değerini bilen ana baba mısınız?

Siz bir kaşık yoğurdun değerini bilen öğretmen, doktor, çiftçi, yönetici, iş adamı, polis, hakim, yazar, muhtar, milletvekili, üniversite öğretim üyesi, üniversite öğrencisi, dernek başkanı, esnaf mısınız?”