Değerli Yaşamseverler,
Bugünkü yazım, Don Miguel Ruiz’in “yaşamda ustalaşmanın” yollarını anlattığı Dört Anlaşma ve Beşinci Anlaşma kitaplarındaki beşinci anlaşmayla ilgili.
BEŞİNCİ ANLAŞMA: Kuşkucu ol, soru sor ve dinle.
İlk dört anlaşmayı hatırlayalım;
* Sözlerinde kusursuz ol. Ağzından çıkanı kulağın duyuyor ve zihnine ekiyor. Zihne ekilen her şey gün geliyor gerçeğine dönüşüyor. Dolayısıyla gerçeğin olmasını istediğin şeyler kelimelerine dökülsün, kelimelerin sana şifa olsun.
* Üzerine alınma. Etrafında olan bitenler senden dolayı değil etrafındakilerden dolayı oluyor. Kişisel alma.
* Varsayma, sor. Varsaymak, problemlere davetiye çıkarmaktır. Zira varsayımlar gerçeğin çarpıltılmasından başka bir şey değildir.
* İlk üç maddede ustalaşmak için elinden gelenin en iyisini yap. Unutma. Pratik etmek mükemmelleştirir.
Bu dört anlaşmanın ardından gelen beşinci anlaşma ise kendi gerçeğinizi bulmanıza yardımcı olacak. Başkalarının sizin için uygun gördüğü, çarpıltılmış gerçeğe değil de kendi hakikatinize ulaşmanızı sağlayacak. Kendinizi “olduğunuz halinizle”, ne fazla ne de eksik, kabul etmenize alan açarken başkalarını da “oldukları halleriyle” kabul edip, yargılarınızdan arınmanıza destek olacak.
Oldukça iddialı bir önerme, değil mi?
Her birimiz fabrika ayarlarımızla bu dünyaya geliyoruz. Yani DNA’mız. Eşsiz. Biri öbürüne benzemez. Yaşam yolculuğunda ilerler iken yolda birçok semboller öğreniyoruz. İçinde yaşadığımız toplumun geliştirdiği, topluma mal olmuş ortak semboller. Örneğin, dış görünüm açısından takip edilmesi gereken kurallar, giyim tarzları, veya konuşma dili, konuşma şekli, inanış şekli, davranış şekli, ve bunlara benzer daha bir sürü ortak semboller. Bu semboller bir arada yaşamayı kolaylaştıran araçlar. Ancak toplum beklentileri, normlar bireyin kimliğini, fabrika ayarlarını ezmeye başladığı noktada sorun başlıyor.
Burada birey olarak yapacağımız seçimler son derece önemli.
Toplumun kullanmamızı önerdiği semboller ve olma hali, aslında bize yaşamı kestirme yollardan sürdürmenin anahtarını sunuyor. Herhangi bir zahmete katlanmadan, toplum tarafından kabul görecek yaşam tarzının nasıl olması gerektiğini hop diye bize sunuveriyor. Konfor alanı mevzusu işte burada başlıyor. Hop diye bize sunulan yaşam tarzını benimsiyor, fazla üzerinde düşünmeden kanıksıyor ve uyku moduna geçip gözlerimizi yummuş şekilde yaşamaya devam ediyoruz.
Ancak bir süre sonra uyku huzursuzlaşıyor. Zira bize hazır sunulan yaşam tarzı bireysel DNA’mızla, yani fabrika ayarlarımızla uyuşmuyorsa er ya da geç yattığımız uyku kabusa dönüşüyor.
İşte bu noktaya gelmeyi engellemenin yolu beşinci anlaşmadan geçiyor.
Bize öğretilen, sunulan şeylerle ilgili kuşkucu olup bunları sorgulamalı ve ancak sorularımıza verilen cevapları da can kulağıyla dinlemeliyiz. Zira aldığımız cevaplar içinde bize hizmet edecek ve yaşamımızda daha çok altını çizmek isteyebileceğimiz önerilerin yanında bizim bireysel fabrika ayarlarımıza aykırı öneriler de olacaktır.
Ne yapacağımız aşikar, değil mi?
Fabrika ayarlarımızla, bizi biz yapan özelliklerimizle uyumlu olan önerileri alıp diğerlerinin gitmelerine izin vereceğiz.
Anlayacağınız üzere beşinci anlaşma, fabrika ayarlarınızı onore etmenizle ilgili bir anlaşma. Yaşamın tadına sonuna kadar varabilmeniz için gerekli, en önemli anlaşma!
Sevgiyle,