- Mengeneli Öğretmenim -

Her öğretmenin bir mengenesi olması gerektiğini düşünüyorum. Bir mengeneye sahip olan öğretmen en gerekli aracına kavuşmuş demektir. Eğer sahip değilse işleyeceği malzeme elinden hep kayacaktır, yer değiştirecektir, istediği şekli veremeyecektir. Mengenesinin olmaması onu sıradan bir kişi yapar.

 Öğretmen vardır; sınıfa ayrı bir hava getirir. Gerçekte o yer değişmese de değişik öğretmenlerin yoğurdu yeme veya “Yoğurdun onları yemesi” tarzlarının getirdiği hava ve ahenk üzerine düşünüyorum.

Öğretmen var sınıfta olduğu belirsiz, vermek istediğini veremiyor, yüklendiği görevin altında iki büklüm oluyor. Eksikliğini giderecek gücü kendinde bulamayınca hırçınlaşıyor, öğrencilerine; geveze, saygısız, tembel... diyor. İşte böyle öğretmenin mengenesi yoktur diyorum ben. Tez elden kendisine çarşıdan bir mengene satın alması gerekir. Almazsa suç kendisinindir.

Öğretmen var sınıfa girdiği an o yerin rengini, havasını değiştirir. Ağzında birleşir tüm gözler. En küçük hareketinde başlar uyumlu bir şekilde hareketi doğrultusunda döner öğretmenin. O öyle öğretmendir ki öğrencilerini alır götürür sınıftan. Dünyanın bir o ucunda bir diğer ucunda dolaştırır. Ekvator’a götürür sıcaktan kavurur, kutuplara götürür soğuktan dondurur. Anlattıklarını yaşatır o anda duygularda. Bir bakarsın pür dikkat kesilmiş öğrenciler, bir bakarsın yüzler gerilmiş, kaşlar çatılmış, bir bakarsın ağlamaklı olmuş tüm gözler. Bir bakarsın anlattıklarına hak verdirmiş, tüm başlar yere eğilmiş, gözler kaymış öğretmenin yüzünden, utancından. Bir bakarsın ağızlar kulaklara kadar açılır ve tatlı bir tebessümle güler gözler. Tüm duygulara toplu girilir toplu çıkılır mengeneli öğretmenle.

Ben sizi hep mengeneli gördüm. Her yıl yeni baştan açıp kapayacaksınız o mengeneyi. Sakın gevşetmeyin onu. Sizin gibi mengeneli öğretmenlere toplum olarak gerçekten çok ihtiyacımız var.

Ama gel görelim ki öğrenci zihniyeti bambaşka özellikler gösteriyor. Bunu siz benden çok, çok daha iyi bilirsiniz. Onların -genelde- öğretmenlerini değerlendirme yöntemleri -iyi veya kötü- kişisel çıkarları veya hisleri doğrultusunda olur. Bir bakıma öğretmen notuna göre değer kazanır ya da değeri düşer. Bu bakımdan öğrenciler –genelde- gerçekçi değildirler. Ama bu düşüncenin yaratıcısı da yine öğretmenlerdir. Bugün bu anlayış yaygınsa suç onlarındır.  Bugün arasak kaç  tane  mengeneli   “Orhan Ağa”  bulabilirsiniz.

Değerli hocam size iltifat yaptığımı sanmayın. Değerinizi daha anlatamıyorum bile. Ama bunun yanında kızdığım, olmaması gereken –bence- yönleriniz de var. Bunlardan biri kişilerin hatalarının cezasını topluma çektirmenizdir. Bunun yıl boyunca bir iki örneğini gördüm. Mesela; ders işliyorsunuz bir kişinin hoş olmayan davranışı veya eksikliği -dersi bilmeme gibi- karşısında sinirlenip kükremeleriniz oluyor. Kalitemiz bir anda sıfıra düşüyor. Kalite konusunda haksız sayılmazsınız ama bu nasıl yoğurt yemektir ki kaşığı kıracak gibi oluyorsunuz. Dersi bırakıp “lazım olan... sınıfından alır, yazar” deyip işin içinden çıkıyorsunuz. Belki deney ve tecrübelerinizle böyle yapmak gerektiğine inanıyor olabilirsiniz, ama ben doğruluğuna inanmıyorum.

 Bir de kişilerin teşhir ve toplumdan tecrit edilmesi konusundaki davranışınızın yer, zaman, kullanılan dil, kısaca biçim yönünden yerinde bir davranış olmadığı düşüncesindeyim Ama konunun özü hakkında şu anda bir şey diyemiyorum. Fakat şunu da belirteyim ki hatalar o derece ileriye gitmeli ki teşhir ve tecrit için öyle bir ortam seçilsin, öyle bir dil kullanılsın. Kaldı ki bu hak -teşhir ve tecrit- iş o kerteye gelinceye dek düzeltme yolunda verilmiş bir çabanız varsa kazanılır. Mademki her şeyden bu kadar haberiniz var, öyleyse yılanı bu kadar büyütmenin anlamı neydi? Ama gününde böyle bir çabanız -düzeltme yolunda- olduysa bugün bu hakkı kendinizde bulabilirsiniz. Durum bunun tam tersi ise size sizin kullandığınız bir deyimi hatırlatırım, ‘Demir tavında gerek’.

Devam edecek

                                                                                      Orhan YALKIN