Düşün
1931’de Ankara’da, Mustafa Kemal Atatürk, yurtdışında Türkiye'yi iyi temsil ettiğini duyduğu Kurtdereli’yle tanışıyor ve o günün gece yarısı kendisine bir mektup yazıyor. Mektubunda da:
“Çoluk çocuğun için sana ufak bir armağan gönderiyorum. O, bu mektubumla beraberdir. Pehlivan ömrünün tam sağlıkla uzun sürmesini dilerim.” diyor.
Gece yarısı bu mektubu, Salih Bozok’u görevlendirerek Zafer Oteli’nde kalmakta olan Kurtdereli’ye yolluyor. Mektubun içinde de 1000 Lira’lık bir İş Bankası çek’i koyuyor; çekin üzerini de imzalayarak ve “Kurtdereli Mehmet Pehlivan’a 1000 Türk Lira veriniz. Bu para, Aralık ayı aylığımdan faiziyle kesilecektir.” diye yazarak.
Kurtdereli, kısa bir süre sonra, bankaya gidip çek'i veriyor, 1000 Lira’lık ödül kendisine ödeniyor. Ama Kurtdereli bankadan gitmiyor.
Niçin beklediğini soruyorlar; “Çeki vermenizi bekliyorum” diyor.
“Parayı aldın, çek bizde kalacak. Bu işlerin usulü böyledir.” diyor banka müdürü.
Kurtdereli de “O halde alın bu 1000 lira’yı, benim çekimi geri verin” diyor;
Şaşıran banka müdürü:
“Neden?” diye sorunca
Kurtdereli: “Orada Mustafa Kemal’in resmi ve altında da imzası vardır.” diyor.
Atatürk’ün kendi maaşından keserek uygun gördüğü ödülü, Atatürk’ün el yazısı ve imzası bulunan o çek'i ömür boyu saklayabilmek için reddediyor yani.
Kurtdereli, bir demecinde bu olayı şöyle yorumluyor:
“Sultan II. Abdülhamit’in saltanat döneminde Avrupa’ya gitmek için vapura bindiğim zaman, saray’dan bir mabeyinci gelip dedi ki:
“Zat-i Şahane’nin selamları var, Avrupa’da güreşirken benim taç ve tahtımın şerefini koruyarak güreş yapsın,buyurdular.”
Ben de kendisine dedim ki: “Zat-ı Şahane’nin taç ve tahtının olduğu kadar, benim sırtımın da şerefi vardır!” Mabeyinci bir şey demeden gitti.
Kendisine söylediğimi aynen padişaha söylemiş olacak ki, Avrupa’dan dönen pehlivanlara hediyeler ihsan verilmek âdet olduğu halde, dönüşümde bana hiçbir şey verilmedi, fakat şu feleğin işine akıl sır erer mi? Bana dünyanın en büyük adamı, işte ömrümün son mükâfatını verdi.
Selcuk Maruflu
19D. Istanbul Milletvekili
//
Hisset
BİZ İKİMİZ İKİ KARDEŞ
(Bir Fotoğraf Altı İçin)
Ve biz geleceğiz bir gün, biz ikimiz
İki kardeş
Duracağız
Fotoğrafımızda durduğumuz gibi
Benim ellerimde kelepçe
Yüzümde yapay bir gülüş
(Kelepçeyi yadırgamanın gülüşü belki
İlk kez olduğu için
Sonra alıştım
Ve unuttum sonra kelepçeyi bileklerimde)
Senin yüzün
İçerde olmanın ve umudun arasında
Ve ilk yıllarında delikanlılığın
Gülüşü
Senin elinde sigara
O hiç sönmemiş gibi duran/
hemen her fotoğrafında
Ankara Adliyesinde/İkinci Ağır Ceza Mahkemesinin kapısında
Ve biz
Gene duracağız bir gün
(Böyle istiyorum öldüğüm zaman
Eğer bir cesedim olursa taşınacak)
Tabutumun önünde
Biz ikimiz
İki kardeş
Yanyana ve omuzomuza
Fotoğraflarımızın ardında ben
Sen önde
Yüzümüzden eksilmemiş olan gülüşümüzle
Ve bir gün geleceğiz biz, biz ikimiz
Kuytularında yurdumuzun
Gecelerinde
Yeni düşmüş yıldızlar gibi
Kentin kucağına ya da kıyılarına
Emeğin faizden ucuz olduğu canpazarına
Ya da vardiyasından dönen işçinin
Kuytu sokağına
Geleceğiz bir gün biz ikimiz
Ve biz geleceğiz bir gün, biz ikimiz
İki kardeş
Yanyana ve omuzomuza
Bileklerimizde
Kitaba ve düşünceye vurulu zincir
-le
Taşıdığımız
Kitabı, özgürlüğü ve umudu
Göklerinde
Alanlarında gibi yurdumuzun
Ilık nisan güneşini
İçerken yapraklar
Eriyen karın altından topraktan
İnce dal uçlarından ağaçların
Yürüyen kalabalığın içinden
Muzaffer İlhan ERDOST
///
Gülümse
Temel ile Amerikalı
Temel İstanbul'da vapur turları düzenleyen bir denizcidir. Bir gün Amerikalının birisi gelir temelden boğazı gezdirmesini ister, Temel'de kabul eder.
Boğaz turu yaparlarken Amerikalı bir yalı görür ve Temel'e, 'Türkler bu yalıyı kaç yılda yapmışlardır.', diye sorar. Temel atar 5 yıl diye cevap verir. Sonra Amerikalı yine bir yalı görür. Sorar Temel'e "Türkler bunu ne kadar zamanda yaptı" der. Temel bu defa daha uyanık bir cevap verir 2 yıl der. Amerikalı lafın altında kalır mı? Bizde 1 yılda yaparlardı diye cevap verir. Temel kızar sonra boğaz köprüsünün altına gelirler Temel'e döner Amerikalı ve sorar. "Temel bu köprüyü Türkler ne kadar zamanda yaptılar ?"Temel bakar hayretler içerisinde cevap verir "Aaaaa dün akşam bu burada yoktu yaa!" der.
///
Kulağına küpe olsun
Pişman değilim yaşadıklarımdan, Öfkem belki de yaşayamadıklarımdan."
Nazım Hikmet