Sabah ile öğle arası ve öğle ile ikindi arası olmak üzere günde iki kere darı (mısır) satıcıları, mısırları ekmekçi fırınlarında pişirttirir, hasır zembiller içinde satışa sunarlardı.
Yerleri, genelde Kadıkasteli’ydi. Nadiren dolaşanına rastlanırdı.
xxx
Alleben deresinden yakaladığı balıkları, evinde kızartıp, Kadıkasteli’nde Şekerci Mehmet Emin Güzel’in dükkânı önünde oturarak satan Halepli de yok artık.
Türkçeyi zar-zor kullanabilen Halepli çok zayıf esmer biriydi. Alleben deresinde balıkları sürme ile tutardı.
xxx
Omzunda basma, pazen, astar topları, elinde tahta metre ile sokak, sokak dolaşarak ”Astara beza” diye bağırarak satış yapanlar vardı.
Müslümanların yanı sıra ekseriya bu tür satışları Yahudiler yapardı.
xxx
Sabahın erkek saatlerinde, sokaklarda “Taze böyük küncülü” veya “Kakeleeerrrr” nidaları çınlardı.
Camekânlarını, küçük ve büyük küncülü, somun, şekerli, paşa yağlısı kahkeler süslerdi. Küçük boy kahkeler 5, büyük boyları 10 kuruştu.
O günlerde kahkeciler nohut mayası kullandıklarından, kahkeler çok daha lezzetli olurdu. Bugün o tat, o lezzet hak getire.
xxx
Kışın bostancı, yazın da yaptığı dondurmayı, Şehreküştü semtindeki mahalleleri dolaşarak satan biri vardı.
Şişman, esmer, omzunda taşıdığı sırığın bir ucunda dondurma küleği, bir ucunda içerisinde dondurma külahlarının bulunduğu camekânı taşırken “Dooonduuurma kaymak” sedası hâlâ kulaklarımda çınlıyor.
Bizlere fazla para vermedikleri için 5 kuruşluk sivri küçük külahlarda alırdık dondurmayı. Birde 25 kuruşluk kayık külahlar vardı ki onunla dondurma alanları gıpta ile seyrederdik.
xxx
O günlerde tanıdığım iki şerbetçi (meyan şerbeti) vardı. Muhittin Ağa ve Şerbetçi Ali. İkisini de babamın iş yerinin bulunduğu Kunduracılar Çarşısında tanımıştım.
Bir bardak şerbet, o zamanlar 1 kuruştu. Esnaf şerbeti içer para vermezdi. Şerbetçi, müşterisinin dükkânının bir yerine tebeşirle, içilen şerbet sayısı kadar çizgi çizer, hafta sonu Cumartesi günleri de parasını toplardı.
Şerbetçinin geçtiğini, elindeki sarı bakır tasları birbirine çarparak hoş bir ses çıkarmasından anlardık.
xxx
Yaz aylarında, eşeğin üzerinde ki mahralara yerleştirdiği külekler içerisindeki siyah dutları satanlar şimdi yok. Zira Dutluk denilen yer, şimdi evlerle dolmuş.
Sokak, sokak dolaşarak “Külek tudu ha! Külek tudu ha!” diye satılan dutlar seçme, parmağın yarısı büyüklüğümde siyah dutlardı. Üzeri ceviz yapraklarıyla örtülü külek 25 kuruştu.
xxx
Hayal meyal hatırladığım biri, zamanı gelince nohut firiği yapar; Kadıkasteli’nde bir yere oturur, satardı.
Lezzetine doyum olmazdı.
xxx
Nane şeker yaparım
Külahlara sararım
Senin gibi güzele
Bu şekeri satarım.
Diye karşısındakine uygun maniler dizerek satan nane şekercileri, genelde sahre (mesire) yerlerini dolaşıp dururlardı.
xxx
Mal satanların yanı sıra şimdi göremediğimiz bazı kişilerde vardı:
Kapı, kapı dolaşıp “Zibil (çöp) var mı aba? Zibil var mı?” diye bağırarak bostanı için gübre olarak kullanmak üzere çöp toplayan bostancılara;
Yine sessiz sedasız dolaşarak, bir elinde süpürge, bir elinde tenekeden yapılmış düz bir kap ile evlerin havara ve keymıh taş duvarlarında oluşan güherçileleri toplayan barut yapıcılarına;
Sırtlarında gaz tenekesi, ellerinde ucu çivili bir sopa ile cadde, cadde, sokak, sokak dolaşarak köpek dışkılarını toplayıp, Tabakhane’deki sepicilere ulaştırmaya çalışanlara da rastlanmıyor, artık.
xxx
Bugün bunların hepside hayal olup tarihe karışarak kaybolmuş gitmişlerdir.