1
YENİ DÜŞÜNCELER YARATILMADAN YENİLENMEK MÜMKÜN DEĞİLDİR
Ülkemizin kenarında bulunduğu uçurumu önümüze getirip koyan gizil ya da dışsal bir güç değildir, toplumumuzun kendi tinsel-düşünsel dinamiği, zihin yapısı ve tinsel tarihimizdir.
Toplumlar önlerindeki süreçleri her zaman ve yalnız rutin kuvvetlerin ılımlı bileşkesi ile değil, birikmiş kuvvetlerin sarsıcı etkilerinin sonuçları ile de yaşarlar.
İnsanlığın tinsel tarihi ilkellikten uygarlığa-ussallığa doğru ilerlemenin tarihidir. Uygarlık esas anlamı ile insanın bilgisizlikten dolayı, dışsal yetkelerin denetimine bırakmış olduğu aklını kendi yetkesine alma, kendi aklını kendi kullanma cesaretine sahip olma ve özgürleşmesidir. Özgürlük, zihin özgürlüğü demektir.
Özgürleşme hareketinin en genel kavramı hümanizmadır. İnsanın Özsel yanı düşüncesidir. İnsanın merkeze alınması demek, onun şu ya da bu yanı ve eğiliminin değil aklının-usunun merkeze alınması ve onun özgürleşmesinin amaçlanmasıdır.
CUMHURİYET, YARIDA KALMIŞ BİR HÜMANİZMA DENEYİMİ VE DEVRİMİDİR
Türk cumhuriyet devrimleri, dünya düşüncesi tarafından henüz kavranmış değildir. Türkiye’de de kavranmış değildir. Dünyada şimdiye kadar ‘aklı ve bilimi’ esas alan özgür zihni amaç edinen bir ideoloji geliştirilmemiştir. Diğer bütün ideolojiler sınıf, milliyet, din gibi ilineksel ilkeleri esas almışlardır, bizde ise Cumhuriyet Devrimleri aklı, bilimi, sanatı ilke alan bir ideoloji olan dünyadaki tek deneyimdir, ne yazık ki daha çocukluğunda onu anlayacak kapasiteden yoksun yöneticiler tarafından terk edilen bir deneyimdir. Öte yandan bu ideolojiyi uygulayacak kadrolar özellikle de Atatürk’ün ölümünden sonra özgür olmayan kafalar tarafından engellenmiştir.
Cumhuriyet Devrimlerinin özü genellikle onun ilkeleri olarak bilinen, halkçılık, cumhuriyetçilik, milliyetçilik, devrimcilik vb. Tekil alanlardaki devrimler olarak bilinirler. İlkelerin tümünün dayandığı öz, arke; logostur özgür bir zihindir. Bu nedenle Cumhuriyet devrimleri bir zihin devrimidir, devrilen ise doğal, bağımlı, nedensellik bağından yoksun, donmuş zihindir. Yerine ikame edilmeye çalışılansa, sorgulayıcı, eleştirel kavramsal zihin, özgür us-akıldır.
Bu anlamı ile Türkiye’de Cumhuriyet devrimi tek kelime ile hümanist bir devrimdir ve hümanizmin edimselleştirilmesinin bir deneyimidir.
Ayrıca sadece ülkemizi değil Dünyamızı bu kadar büyük sorunlarla iç içe yaşatan, insanlığın bugün için kullandığı akıl düzeyi ve biçiminin kendisidir.
Hümanizme göre toplumsal biçimler, ekonomik biçimler, siyasal biçimler ilke değil sonuçturlar, ilke akıldır, düşüncedir. Bu salt her şeyin aynı zamanda düşünülür ve düşünce olmasından değil, düşünceye göre oluşmasından ve bu düşünceyi, düşünen faal aklın oluşturmasındandır.
YENİ BİR İDEOLOJİ OLARAK HÜMANNİZMA
İnsanları bölerek kurtarmaya çalışan ideolojilerin ilkesi kendi zamanlarının sorunlarına ‘tepkiden’ kaynaklanır. Bu tepkiler haklı ama zamansaldırlar. Ortaya çıkmalarının nedeni, merkezi sorun olma konumundan çıktığı zaman, sönümlenirler, o nedenle sürekli ilke ve ideoloji olamazlar (Marksizm, Milliyetçilik, Liberalizm, Dincilik v.b).
Zamansal-toplumsal sorunların çözümleri için mücadele elbette haklı, gereklidir ancak sorunlar ve çözümleri için geliştirilen ideolojiler insanın-insanlığın gelişme idealini kökten değil bir daldan- bir yandan kapsarlar. Çünkü bir parçayı ilke alırlar. İnsanlığın gelişme ideali, bu sorunların çözümüne indirgenmek ile kısırlaştırılır, sınırlanır, küçültülür daha da önemlisi indirgeme en büyük yanılsamadır. İnsanın-insanlığın ideali bir sınıfın, bir ulusun vb… idealinden çok daha fazlasıdır, nicelik olarak fazlası değil, nitelik olarak fazlası. Bu ideal, İnsan olmanın gereğini yerine getirme görevi olarak us dışına karşı usu geliştirmek ve özgürleştirmektir. Hümanizm, zaman ve mekân ötesi bir ideolojidir. Her zaman her yerde mutlak düzeyde geçerli olan ve hiçbir şeye görece olmayan bir ideoloji.
Hümanizmanın hedefi olarak insanın özgürlüğü, ekonomik özgürlük düzeyine indirgenemez, ekonomik olarak özgürleşmiş insan özgür insan değildir. Bu kıyas özgürlüğü maddi özgürlük düzeyine indirger, midesi dolu insanı özgür insan sayar. Oysa özgürlük, usun kendi kendisi ile olması ya da kendi kendisini her şeyde bulması ile ortaya çıkan ruhsal bir duyumdur.
Hümanizma, ya da gerçek anlamı ile ussallaşma din karşıtlığına indirgenemez aslında usun gelişmesini önleyen din de değildir. Örgütlü dinlerin olmadığı toplumlar aydınlanmaya örgütlü dinlerin olduğu halklardan daha önce varmış değildirler. Ussalın karşıtlığı kendini salt teolojik alanda değil, yaşamın ve tinin bütün alanlarında gösterir.
Ülkemizde bu günkü iktidar salt din ile ilişkili olduğu için değil, us dışı olduğu için anti hümanisttir.
Türkiye, Anadolu ve Küçük Asya hümanizmanın coğrafi Arke’sidir. Sümerlerden bu yana çok büyük düşünsel-tarihi dönüşümlerin ortaya çıktığı yer; Mezopotamya, Akdeniz Havzası, Anadolu’dur. Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli, Mevlâna gibi Hümanistler kültürün temsilcileri olarak her Anadolu insanının tininde, az-çok haberli -habersiz yaşarlar. Atatürk, her şeyden önce bu hümanist kültürün yüksek bir temsilcisi olarak her zaman esin kaynağı olmaya devam edecektir. Çünkü ilkesi akılsızlığa tepki olarak, akıl bilim ve sanattır, bu ilke insan ve insanlığın amacı olarak zaman ötesi bir ilkedir. Hümanizmanın bir kez daha ayağa kalkması için bu kadar gereç, bu kadar iç kaynak büyük bir şans değil midir?
Cumhuriyet devrimleri sınıf devrimi, din devrimi vb. değil bir Us-Akıl devrimidir. Binlerce yıldır yürürlükte olan bir akıl-us tipi devrilmiştir yerine yeni bir akıl- us tipi konulmak üzere…
Cumhuriyet devrimlerinde görünen Halkçılık, Devrimcilik, Laiklik, Milliyetçilik, Devletçilik ilkeleri, Cumhuriyetin dönüştürdüklerini anlatmaya yeterli değildir.
Bu yüzden dönüşüm, teokrasiden ya da monarşiden cumhuriyete, durağanlıktan devrimlere, ümmetçilikten milliyetçiliğe vb. dönüş olarak anlaşılmaya çalışıldığı zaman dönüşümün bu ilkelerde de görülen ancak sırf bunlardan ibaret olmayan ruhu anlaşılamaz. Buradaki ilke, öz, ruh; Us değişimidir, US TİPİNİN değişimidir.
Kemalizm diye bir ideoloji yoktur. Atatürk, benim kılavuzum bilimdir sanattır diyor, bu düşünce biçimi hümanizmanın özüdür. Hümanizma ideolojisi bir kişinin adı ile tanımlanamaz çünkü insanlığın ortak üretimidir. Atatürk’ün yapmış olduğu şey, hümanizma düşüncesini anlamış olması ve ülkemizde uygulamaya çalışmasıdır.
Coşkun Özdemir
DÜNYADA YENİ BİR İDEOLOJİK ŞEKİLLENME ZORUNLUDUR
CHP’nin bugün uygulamaya çalıştığı politikalar bütünü Hümanizma ilkesi altına düşer. (ALTINA DÜŞER YERİNE DAHA NET BİR AÇIKLAMA?) Henüz adı konmamış bir politika uygulamaya çalışılmaktadır. Bu politika, günümüzün ihtiyacı olması yanında günümüzde uygulanabilir bir politik kavram olabilir.
1- Aktüel ve Sosyal Demokrasi yeni bir Rönesans yaşamalıdır, yenilenmenin koşulları olgunlaşmıştır. Bu tür bir olgunlaşma, güncel demokrasilerin derin bunalımlarında görülmektedir. Bunalımın kendi içinde hem maddi hem toplumsal hem de tinsel gereç vardır ve hatta hazırdır, hazır olmayan ise bu gereci politik güce dönüştürecek araç olarak siyasal parti yapılarıdır (Bu tezin açılımı geniş bir çalışma gerektirecektir ve istendiğinde yapılacaktır).
2- Bu partilerin hatta öteki klasik partilerin her türü, dünya çapında veriliyi?????, (BURADA NE DENMEK İSTENDİ?) hümanizma merkezinde aşacak bir politik tinden (teori-pratik ve siyaset ahlakı açısından) uzaktadırlar, hatta böyle bir arayışın içinde görünenler bile kendi yarattıkları düşünsel toz–talazın içinde kendi kendilerini kaybetmişlerdir. MARJİNAL SOL PARTİLER ise ‘ayrıma’ dayanmaktadır, marjinal oluşları kadrolarının sayısal bir sınırı aşamamalarından değil politikalarının ‘bir’ alana yönelik olup, bütün alanı ve bütün olanı kucaklayabilmekten uzak oluşundandır. Yeşiller, Komünist Partiler vb.
3- Sovyetlerin yıkılmasından sonra, doğrudan ideolojiler (sınıfsal, dinsel ve etnik) dışında kalan alanların (NE TÜR ALANLAR?) öznelerinin “ölü duruşları”, çelişkilerin az ya da yüzeyselliğinden, dolaylı, karmaşık, çeşitli, tinsel biçimler altında görünüşünden bu nedenle zor anlaşılır oluşundan da kaynaklanmaktadır. Dünyanın kirlenmesinden etkilenmemizin derece-derece oluşu gibi ona karşı tepkilerin oluşu da derece-derece ve ileri geri dalgalar halinde yükselmektedir. Bir başka anlatımla toplumsal değişimlerin oluşu ile oluşa karşı biçimlenecek muhalefetler arasında uzanan bir zaman aralığı vardır, zaman aralığı oluşun tamamlanması ile daha görünür bir şekle bürünür. Neoliberal politikalar için bu yasalılığın (karşıtını yaratma yasalılığı), görünüşü olgunlaşmıştır. Ancak bu karşıt bilincin duyumsama, algı, sezgi biçiminden öz bilinç biçimine evirilişi politik özne gerektir. Bilinç dönüşümünü, bilincin istenç haline yükselişini ancak siyasal partiler yapabilir, bilincin ve istencin odaklaşamama ile etkisizliğini, aktif bir istence dönüştürme ancak onlar yoluyla olanaklıdır.
Ön kabul; klasik ideolojiler çağı geride kalmış görünüyor, ayrımlar yeniden tanımlanmalı, tanımlamalar yeniden ayrımlanmalıdılar. Bu insanlık için daha ileri atılımların uygun zemini olarak görülmeli ve anlaşılmaya çalışılmalıdır.
4-Sınıf, cinsiyet, etnik, dinsel vb. ayrımlar yerine, her insanda bulunan ‘öze’ yönelen bir düşünsel temel olan HÜMANİZMA üzerinde çalışılmalıdır. İnsanın sonsal amacı özgürlüktür, hümanist politikaların çekirdeği ÖZGÜRLÜK kavramına oturtulmalıdır. Politikalar sınıf zeminine göre değil, hümanizma-hümanizma ‘karşıtlığı’ üzerine kurulmalıdır. Hümanizmanın ne olduğu, içine her şeyin doldurulacağı bir torba olmadığı ve sınırlarının belirsiz hale getirilmesi, ortadan kaldırılabilir bir eksikliktir.
5-En genel anlamda insanlığın her türlü bölünmesinin mümkün olduğunca öne çıkarılmaması gerekir. Kuşkusuz her bütün bölümlerden, ayrımlardan oluşur ama ayrımlar bütün yoluyla vardırlar, yoksa tek tek ayrım olarak, kendileri değildirler. Bütünden ayrılmış her öğe kendi niteliğini kaybeder, her ayrımın niteliği birlik içinde kazandığı niteliktir, birlikten kopma, onun ‘o’ olarak sonu olur. Özellikle son yıllarda anlam arayışları toplumları öz nitelik arayışına yöneltmiş,bu arayış yanlış yönlenimle birliği yadsıyıcı ayrımı mutlaklaştırıcı bir biçime dönüşmüştür. Öz, nitelik arayışını ayrımda bulma umudu özellikle Emperyal güçler tarafından, çıkar politikalarının bir aracı ve gereci olarak kışkırtılmıştır (etnik, dinsel, yerel her türlü ayrıma dayanan kültür öğeleri).
7-Bunun ötesinde hümanizmanın büyük düşünürleri olarak Sokrates, Aristo, Platon, Descartes, Spinoza, Kant ve Hegel yenilenmenin hamuruna karılmalıdırlar.
8-Yenilenmedeki güçlük, insanlığın büyük öğretmenleri ile canlı ilişkilerimizin kesik oluşundan kaynaklanmaktadır. İnsan, özgürlüğü maddi imkânlarının sınırsızlığı ile ele geçirememekte; yalnızca aklının, bilinç biçiminin derinliği ve gerçekliği ile ona ulaşılabilmektedir. Yenileşmeleri, yaratıcı dönemeçleri ancak büyük düşüncelerle dönebiliriz.
Büyük düşünceler özgür kafalar tarafından üretilirler ve özgürlük için daha çok özgürleştiriciye yani daha çok yeni fikirlere ihtiyaç vardır. Bu yeni fikirlerin kaynağı, yaşamış büyük filozofların esinlendirici etkisinin üretimi olacaktır. Kuşkusuz onların söylediklerini tekrarlayarak değil, ama onların söyledikleriyle kalarak, düşüncelerinin sonsuz doğurganlığının içinde demlenerek, yatı-kalarak, (YATIKALARAK NE DEMEK?)hem dem olarak, kendi yeniliklerimizi yaratabiliriz.
Coşkun Özdemir.