CUMHURİYET KAVRAMININ KENDİNDE KİPİ-TİPİ VE EDİMSELLEŞME KİPİ

Cumhur, kalabalık, halk demektir. Cem sözcüğünden gelir. Kalabalığın rejimi (halk) demektir. Kalabalık neyin karşıtıdır? Ya tekilin ya da tikelerin. Tekilin yönetimi tek bir kişinin yönetimi, tikelin yönetimi ise bir aile, dini kurum v.b.nin.

Öyle ise cumhuriyet tek kişinin veya tikel kişilerin yönetiminin olumsuzlanması olarak, yani zıttı olarak karşıtı olarak halkın, kalabalığın, tümün rejimidir. Türkiye’de veya dünyanın başka neresinde olursa olsun halkın tümü yönetime şu ya da bu biçimde katılıyorsa bu rejimin-sistemin adı cumhuriyettir. Kavram; özünü, ilk nedenini, oluşunu, niteliğini halktan, tümden, kalabalıktan alır, aynı anlamda tekil, tikeli dışlar.

Bu kadar.

Türkiye, tek kişinin yönetimini dışlayarak halkın yönetime katıldığı bir rejim kurmuşu mudur? Evet.;

Kalabalığın, halkın cumhuriyet rejiminde yönetime katıma bicileri başka bir durum ve kiptir.

HDP, bu dili değiştirmelidir. Cumhuriyet kavramına görece ya da kendilerine göre bakmaya gerçeklik adına hakları yoktur. İkinci cumhuriyetçi, liberal denen ya da bu tutumda kalakalmış olan herkes için geçerlidir.

Cumhuriyetin kayıtsız şartsız önünde eğilmeliyiz. Cumhuriyet kavramı bu saygıyı karşıtından dolayı hak ediyor.

Monarşi ya da oligarşi devam etseydi siz şimdi ne isteyecektiniz?

Şimdi gelelim cumhuriyetin uygulanmasına.

Cumhuriyet halkın yönetim katılması. Salt yöneticilerin istemleri ve çıkarları ile ilgili değildir. Halkın ne derece bilinçli olduğu ile de ilgilidir. Devrimci bilinçli yöneticiler halkın bilinç düzeyini yükseltmeye çalışırlar. Devrimci bilinçli olmayan yöneticiler ise, yönetsel mekanizmayı halkın düşük bilinç düzeyine göre uygularlar. Bu durum halkın bilinç düzeyinin donup kalmasına çoğu zaman daha da gerilemesine yol açar. Böylece halklar cumhur olarak bilinçleri oranında yönetime katılırlar ya da bilinçlerinin yokluğu oranında yönetime katılamazlar.

Kendi haklarını de kötü yöneticilere devrederler.

Bu durum cumhuriyetin suçu değil, onu edimselleştiren halkların suçudur. Dikkat edin sadece yöneticilerin demiyorum, Halkların suçu. Bu durumda halklar kendi haklarına karşı suç işlerler.

Burada, sapla saman değil, saman ile tane birbirine karıştırılmaktadır. Sapla saman birbirine karıştırılsa idi daha az hata yapılmış olurdu.

Ayrıca bu arkadaşlar şunu da unutmamalıdır, cumhuriyeti kuranlar bu ülkeyi 25 dahi yönetemediler. Bunun 7-8 yılı kuruluş karmaşası, bir o kadarı da ikinci dünya savaşı yıllarıdır. 1950’den sonra nerede ise kesintisiz bir biçimde cumhuriyet ya onun doğrudan karşısında olan ya da halkın yönetime en az ve en kötü biçimde katılmasını isteyen zihniyetler tarafından yönetilmiştir. Hem cumhuriyet karşıtı yöneticiler hem de onu en kötü biçimde uygulamayı isteyen yöneticilerin tümü de desteklerinin pek çoğunu Kürtlerin yaşadığı bölgelerden almışlar ve Kürt ağaları ile şeyhlerinin bağlaşığı olmuşlardır. Bir adım daha ilerisini söylemeden edemeyeceğiz bu kötü politikalar Kürt halkı olmazsa idi bu kadar kolay uygulanmazdı. Sebep basit.

Kürt halkının şeyhlere ve ağalara bağımlılığı Türk halkından çok daha fazladır ve bu kimsenin suçu değildir. Burada sivri gelebilecek bir düşünceyi bilinçli öne sürüyorum. Sivri şeylerin batması daha kolaydır ve dikkati de uyandırır.

Düşünceler gerçekliğe oturmaz ise çok oynak olur, herkes onunla rahatça oynar. Daha sonrası ve önemlisi o düşünceler bizimle oynar ya da bizi oynatır.

Not.1. Pervin Buldan’ın bu kadar hassas bir konuda tartışmalara yol verecek açıklama yapması bu konuda, duyarlılığının eksik, bilincinin karışık olduğunu gösterir ve yapılmamalıdır, yapmamalıdır. Bu tür konulardaki yetersiz duyarlılık ne kadar gereksiz, duygusal düşünsel gerilimlere yol açıyor görülemez mi?)

Not.2. Son yıllarda bu konuda daha doğru düşünmeye eğilimli olan ve bu yönü ile taktir ettiğim Selahattin Demirtaş da bu yanlış düşünce kalıbının dışında değildir.