24 Kasım 2008 günü, gazetemizde yayımlanan yazımı tekrar yayımlamak istedim. Çünkü aradan 17 sene gibi bir zaman geçmiş olmasına rağmen, öğretmenlerle ilgili önemli bir değişiklik olmamış.

            ***

            Gününüz kutlu olsun sevgili öğretmenim.

            Bugün 24 Kasım. Öğretmenler Günü.

            Bugün sizin için çok güzel sözler söyleyecekler.

Nutuklar atacaklar.

            Dünyanın en fedakâr insanı olduğunuzdan söz edecekler.

            Size çiçekler verilecek; eliniz öpülecek.

            Ancak;

Bir milletin geleceğinin eğitime bağlı olduğundan kimse bahsetmeyecek!

            Hiçbir zaman Ulu Önder, Başöğretmen Atatürk gibi size değer verilmeyecek!

            Ne diyordu Atatürk?

            “Öretmenler! Sarsılmaz imanla sizi izleyeceğiz ve karşılaştığınız bütün engelleri kaldıracağız.”

            Bugün çok güzel izleniyorsunuz; karşılaştığınız bütün engeller, Atatürk dönemindeki gibi hemen kaldırılıyor (!). Ve nasıl bir imanla izlendiğinizde ortada…

            Ne diyordu Atatürk?

            “Öğretmenlikten daha yüksek bir mevki yoktur.”

            Atatürk’ün bu sözleri mazide kalmış! Bak, sana ne güzel değer veriyorlar. Verilen değerler hep söz ve de sözde kalıyor. Protokolde daire müdürlerinin yanı olan yerin unutulmuş!

            Ne diyordu Atatürk?

            “Ulusları kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.”

            Bugün bu fikir tamamen unutulmuş olmalı ki, eğitimimizin ne hale geldiği ortada. Eğitimle ilgili alınan kararlar, gitgide eğitimimizin gerilemesine sebep oluyor.

            İktidar seni o kadar çok düşünüyor ki Sayın Öğretmenim, 4 öğretmenden 3’ünüz ikinci bir işte çalışmak zorunda kalıyorsunuz.

            Senin rahatça öğretmenlik yapabilme özelliğin elinden alınıyor; kendini tamamen okuluna, öğrencilerine veremiyorsun. Çünkü, ev kirasını, çocuklarının öğrenim giderlerini, geçim masraflarını aldığın aylık karşılamıyor ki!

            İkinci bir işi seçerken pek tabii ki geçim derdini düşünüyorsun; garsonluk yapıyorsun; şoförlük yapıyorsun; limon satıyorsun.

            Bu işler seni ne zaman utandırıyor biliyor musun sevgili öğretmenim? Bir öğrencin bu işi yaparken seni gördüğü zaman!

            Sen hiç utanma sevgili öğretmenim; seni bu duruma düşürenler utansın.

            Seni es geçenler, sana gıdım gıdım verenler, kendileri için kesenin ağzını açmışlar, “tasarruf” sözcüğünü lügatlerinden silmişler!

            Sevgili öğretmenim, emeklilik korkusuyla yaşamak zor; çünkü emekli olunca eline geçecek para çok daha az olacağından endişelisin.

            Öğretmenim;

            Hamdolsun! Ülkemiz bir AB ülkesi olacak ya! Bizleri yönetenler acaba AB ülkelerindeki öğretmenlerle, sizin özlük haklarınızı hiç karşılaştırdılar mı?

            Zannetmem!

            Karşılaştırmış olsalar, yüzleri kızarır…

            Bugün Bakan Bey belki de “Öğretmenlerimizin özlük haklarını bütçemiz elverdiği oranda düşünüyoruz. İmkânlarımız nispetinde onları rahat yaşatmaya çalışıyoruz. Öğretmenler baş tacımızdır…” gibi, eften püften laflar edecektir. Ama hiçbir zaman Socrates’in“Dünyada her şeye değer biçilebilir. Ama öğretmenin eserine değer biçilemez.Çünkü onun eseri hem her şeydir, hem de hiçbir şeydir.” sözlerini anlayamayacaklardır.

Gerçeği göremeyeceklerdir.

            Öğretmen demek eğitim demektir. İstenildiği kadar araç-gereç olsun, istenildiği kadar sınıflar yapılsın; sizi ikinci bir iş yapmaktan kurtaramadıkları takdirde eğitimimiz git gide daha kötü durumlara düşecektir, öğretmenim.

            Gününüz kutlu olsun sevgili öğretmenim.                                            

 

Orhan YALKIN