Öyle hızlı geçiyor ki zaman, nasıl geçtiğini bilmeden, fark etmeden…
Sahi ne zaman bu kadar seriye bağladık hayatı? Sabah iş varsa işe, okul varsa okula gidiyoruz. Genel de rutin bir hayat yaşıyoruz. Peki, kendimize vakit ayırabiliyor muyuz?
Misal saat 9’da işe gittiğimizi ve saat 6’da işten çıktığımızı düşünelim. Saat 6’da zaten otobüsle gidenler için durakta bekleyim desen 6.20. Yol 40 dakika sürse, saat 7 olur. Eve vardık diyelim, hiçbir yere uğramadan. Kıyafetini değiş, yemek ye derken oldu saat 8 . Peki, sonra gelen o kararsızlık. Çıksam mı çıkmasam mı? Sonra, genellikle ‘Aman be yarın iş var zaten dinleneyim’ diyoruz. Söylesenize kendinize vakit ayırıyor musunuz?
Bir de işten sonra kursu olanlar var. Herhangi bir kurs; mesela mesleğe gereken veya hobi amaçlı olabilir. Kafan da milyonlarca soru varken ve üstelik yorgunken ne kadar verimli olunabilir? Ama gidiyorsak da, olmak zorundayız.
Zamanın bereketi kalmadı. Artık yetmiyor yetiştiremiyoruz işlerimizi. Dinlenmeye de eğlenmeye de vakit kalmıyor. Ne yapalım zamanı mı uzatalım? Derseniz de tabi ki hayır, zaten bunu yapma imkanımız yok. Ama bir şekilde kendimize vakit ayırmalıyız. Zaman su gibi akıp gidiyor, o yüzden en azından bunu fark edip, bakış açımızı şekillendirerek ilerlememiz gerektiğini düşünüyorum. Kendimize vakit ayırmalıyız. Bu hem ruhumuz için, hem de bedenimiz için bir ihtiyaç. Ne kadar çok kendimize vakit ayırırsak işte de, okul da daha verimli oluruz.