Bir görevli var; Bildiğine de bilmediğine de konuşmuş olmak için konuşan. Meydanı boş bulup ya da hazır yandaş görevli kalabalığı bulunca ağzı olan konuşur örneği konuşan. Sıfatı da bağı da olan biri. Bildiğiniz zaman zaman dili çözülen Mahir Ünal'dan bahsediyorum.

Kendileri müsemma olup, Mahir Ünal olarak adlandırılmıştır. İsme bakın; Mahir. Türk Dil Kurumu Sözlük Anlamı, sanat ya da zanaat dalında yetkin olan kişilere mahir denir. Mahir, becerikli ve hünerli manasına gelir. Bir kişinin mahir olarak nitelendirilmesi için ya usta ya da yetenekli olması gerekir. Üstat, şahbaz, acar ve maharetli kelimeleri Mahir ile eş anlamlıdır. "Mahirane" ise, ustaca, eksiksiz bir şekilde, tam istenildiği gibi anlamına gelir.

Ünal'ın Türk Dil Kurumu Sözlük anlamı ise; tanın, adın duyulsun, ün kazan şeklinde ifade edilen bir isim türüdür. 

Bu beyefendi, isminin anlamına uygun, tam kendisinden beklenen, istenilen, görevlendirilen bir söylemle; oturduğu koltuğu borçlu olduğu Cumhuriyet Devrimlerinden Dil Devrimi ile ilgili Kahramanmaraş'ta düzenlenen Kitap Fuarında ifadelerde bulunmuş.

Bana göre  çelişki içeren açıklamasında Bay Ünal,  “Kitap hiçbir zaman kaybolmayacak. Kitap her zamankinden daha çok okunmaya başlandı. Yani zannedildiği gibi dijital dönüşümün bir sonucu olarak kitaplar ortadan kalkmadı. Tam tersine kitap daha da yaygınlaştı. Gençlerimizin kendi ülkelerine, tarihlerine ve düşünme biçimlerine daha yakınlaşmaları ve aidiyetlerini güçlendirmeleri için kitap okumaya her zamankinden daha çok ihtiyaçları var” demiş…

Katılıyorum, çok doğru ifadeler. Kur'an'ı Kerimin ilk ayeti de "İkra/Oku değil mi?

Ünal konuşmasında, “Cumhuriyet; bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi hasılı bütün düşünme setlerimizi yok etmiştir” demiş.. Dedik ya, adına-soyadına uygun, ağzı var konuşur, maharetini gösterme fırsatı bulmuş. Adın duyulsun, namın yürüsün be koçum.

Devran bugün sizin. Tavsiyem, saptırmadan,

İnkarcı olmadan, dünü  farklı gösterip bu günümüzü sağlayanlara nankörlük etmeden yol alın.

Senin neslin, dirense de tükenmişlerin son sahnesinde... Biliyorsundur da işine gelmiyor. Gerçek olmayan her söylem, kandırabildiği kalabalıklarda prim yapar.  Tabii her zaman değil. Kar eriyip .ok ayaza çıkıncaya, karanlıklar güneş doğuncaya kadar.

Gelelim gerçeklere;

Dil Devrimi öncesi, halkın konuştuğu, ancak yazamadığı dil Türkçeydi. Saray sözcüsü, bugünkü gibi halktan kopuk Osmanlı hanedanının, devşirmelerle, haremdekilerle uğraşı verirken, devlet yıkılırken lale bahçesinde üstünde mum ışığı kaplumbağa yarıştıran bir yönetim anlayışı ile düşünme setlerinin bir  anlayışını  övmüş olamaz. Özlemini duyduğu o dönemde yaşasaydı bugünkü konumunu bulur muydu acaba?  

Osmanlı döneminde okur yazarlık devlet adamlarının abartmasıyla yüzde 10’dur; bunun yüzde 4 kadarını da devlet hizmetindeki, o zaman ‘millet-i sadıka’ diye nitelenen Rum ve Ermenilerle daha az sayıdaki Arnavut ve Araplar oluşturmaktadır. Bir başka değerlendirmede;  Harf Devrimi’nden önce Arap harfleri ile okuma yazma oranının erkeklerde yüzde 12.99 kadınlarda ise yüzde 3.67 olduğu, toplamda da okuryazar oranının yüzde 8.61 olduğu görülebiliyor. Ayrıca raporda 7 yaş üstü dikkate alındığında bu oranların erkeklerde yüzde 17.42 kadınlarda ise yüzde 4.63 toplamda da yüzde 10.58 olarak değiştiği belirtilen araştırmada Arapça okur-yazarlık olduğunu unutmayalım.

Ne yapılmaya, anlatılmaya çalışılıyor, anlamak mümkün değil. Bilimsel olarak Kanıtlanmış bir sonuçta; Bir başka Ulusun dili yerine kendi dilinde okuyup-yazma, konuştuğu dilde daha doğru düşünebilmesini sağlarken bunun neresi yadırganıyor, anlamak mümkün değil.

Ülkenin gündemi, yokluk, yoksulluk, yasaklar iken ismi ile müsemma bay Mahir ve tüm yönetenlerin bu tür yapay gündem yaratmama sorumluluğu olmalı.

İnş.Yük.Müh.M.Sait Köse