Bir zamanlar köylünün koyunlarını gütmekle görevli olan bir çoban varmış. Çoban,bir gün koyunlarını güderken aklına bir muziplik gelmiş. Koşa koşa köye gidip köylüye "sürüyü kurt bastığını, yetişip kendine yardım etmelerini" ister. Köylü de ellerine kazma, kürek ne bulduysa alıp sürünün başına gider. Fakat ortada ne kurt vardır, ne de koyunlar tehlikededir. Çoban da bu durum karşısında kahkahalar ile güler.

Bir gün çoban yine aynı muzipliği yapar. Köylü yine sürünün başına gelir fakat yine aynı manzara ile karşılaşır. Üçüncü gün sürüyü gerçekten kurtlar basar. Çoban koşa koşa köye gider ve köylüden yardım ister. Fakat köylü bu sefer çobana inanmaz. Çoban ne kadar yalvarsa da köylüyü yardım etmeye ikna edemez. Yardım gitmeyince de kurtlar sürünün büyük bir kısmını yerler. Çobana ne yapmışlar bilmem, ancak ilk görevlendirmede iyi seçim yapmadan yalancı çobana inanmanın bedelini koyunlarını kaybetmekle ödemişler. Şimdi buradan çokça benzerlikler bulabileceğiniz sonuç çıkartalım. İşi fıkradan dönüştürürsek, benzerlikler içinde hiçte yabancısı olmadığımız bir gerçeklikle karşı karşıya olduğumuzu görmek için ne yapmak gerektiğini varın biraz da daha fazla zaman geçmeden Sizde düşünün...

Hani Osmanlıcılık oynarken elimizde kalan 130 000 km² toprağı kanları pahasına 783 562 km² yüz ölçümüne çıkartıp Vatan yapan Atalarımızın kemiklerini sızlatmayın . Balığına hasret kaldığımız üç tarafı denizlerle çevrili, yer altı yer üstü zenginlikleri, coğrafi özellikleri 85 milyon insanımızı mutlu yaşatacak değeri verilmeyen fındığı, fıstığı bol bir ülkeyi doğru yönetip sürdürmek için devir alma zamanı gelmedi mi? Nasıl mı? Çoban olduğunu söyleyip sürüyü kaptıran, herkesle dalga geçen bir anlayışın elinden yetkiyi alırsınız, olur biter. Bunun yapılabilirliği 31 Martta kanıtlandı...

Sizin için kendini Çoban ilan edip, sürüyü kaptırmakla kalmayıp, otlağı da, merayı da otel yapmak için yakılan ormanı da, altındaki bize hiçbir faydası-katkısı olmayan madeni çıkartmak için üstündeki zeytini, ay çiçeği tarlalarını içinde neyim var anlayışında olanların elinden zamanı geçmeden bari bundan sonrasını kurtarmak için geç kalmamalı. Çünkü çoban doğru söylemiyor, çoban dalga geçiyor, çoban emaneti iyi korumuyor, çoban emanete sahip çıkmıyor, çoban tarlasındaki yetiştirdiği ürünü satamayanın veya zararına satanın, besleyemediği hayvanını mezbahaya kesime götürenin derdini bilmiyor, çoban emekçinin-emeklinin sorununu çözme derdinde değil. Hiç olmazsa; itibardan tasarruf edilmez derken, gerçekten itibarı olan, bir dediği bir dediği ile çelişmeyen biri olsa...

" Hayatımda en büyük dayanak ve kuvvetim, vatandaşlarımdan gördüğüm itimat ve destektir. Bütün vazifelerimde manevi, vicdani olan en büyük endişem, emanetinizin hürmet ve kutsallığına devamlı olarak dikkat etmektir.” diyen bir Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ü bırakın rehber edinmeyi, bu Ülkenin insanının kalbinden, ruhundan çıkartma derdi ile kutsal tüm değerleri istismar edip çiğneyerek yol alma derdinde olanları artık tanıyın. Kendinize karşı Görevlisiniz, gelecek nesillerinize karşı sorumlusunuz. Gereği için Demokratik kurumların görevlerini yapma daveti ile başlayacak söylemlerinizi yüksek sesle ifade edin artık.
Bir Kızılderi Atasözü diyor ki; Yanlışı gören ve önlemek için elini uzatmayan, yanlışı yapan kadar suçludur.”
Yananın sadece orman değil içindeki milyonlarca çaresiz canlının varlığı olduğu bilinci ile...

İnş.Yük.Müh.M.Sait Köse