Kendi çaresizliğini gizlemenin öbür adıdır ulaşamadığını kötülemek. Her istediğimize vasıl olmak elbette ihsan edilmiş büyük nimettir ve fakat bazı durumlar vardır ki aslında kul olarak hem boyumuzu aşar, hem de mümkünat dairesini zorlar.
İnsanın insani elde etme sevdası bi' gariptir. Hele de bazı kimselerin başkası üzerinde psikolojik baskı yaparak pasif, itaatkar ve bastırılmış kılma, veyahut elde ederek, esirleştirme, musahhar eyleme merakı, oldum olası favorisidir.
"Güç ve etki" olduğu her yerde hüküm sürer, mesela; siyasette, örgüt hayatında, işte, kitle iletişim araçlarında, okulda, eğitim sisteminde ve özel yaşantılarımızda, bilhassa ikili ilişkilerde. Gücün mağlubu kimse şayet bunun şuurunda değilse "aptal mıyım" acaba düşüncelerine kapılabiliyor. Uzmanlar, tahakküm ve baskıyla oluşan ikili ilişkiler arasında kadının ve erkeğin birlikte düşünme, konuşma ve problem çözme biçimini göz önünde öncelikle bulundurma zorunluluğu ve farkına varma biçiminin, duruma yardımcı olacağından bahseder.
Ama maatteessüf ki her zaman bu durum mümkün olamayabiliyor. Aksine size baskıyla yaklaşıp da üzerinizde bir tasarruf hakkına ulaşamayanın, bi sure sonra sizi kötülemeye başladığını fark edersiniz.
Gücünü, imkânı nispetinde kullanarak etki altına almak, karsıdaki insanın her müspet olayına menfi bir vaka gibi yaklasmak, gayret gösterilen çalışmalarını onaylamamak, kişinin kimliği ve kültürü ile dalga geçmek, hor görmek vs vs vs... kısacası atalarımızın; "kedi uzanamadığı ciğere mundar dediği gibi " derk edersen şayet; ulaşamayınca kötülemek, şahsına karşı yaptığın hakaretten öteye geçmez. Develer yükü kitap bitirip Alim de olsan, ancak ve ancak cahillik makamına vasıl olursun.