Tüm değerlerin al aşağı olduğu dönemde yaşamanın zorluğunu fark etmeye başladım. Popülizm ve reklamlaşma, "medyatik olma" uğruna birçok insani değerin bitirildiği ve paha biçilmez kıymetlerimizin günden güne çiğnenen aşamalarını bir bir anlatmaya kalkışsam, bitmez.
Bu hamurun çok su götürdüğüne şahit oluruz. Başta Aile-evlilik kurumundaki gösterilerden tutun da hayata dair her alan da her bir şey reklama dönüştürülerek yaşamı zehirlediler. Bunu yaparken yapılan fiilin estetiksi modern bir yaşam ve para kazandırdığını düşünerek bu şekilde eğlence serüvencisi kimselerin sayısı gün be gün artmaktadır.
Instagram ana sayfasına girdiğimde her gün bu rezaletlerle karşılaşmak neslimiz adına üzüyor. Burada felsefe yapmayacağım, süslü cümlelerle hakikate açıklık getirme niyetim yoktur. Ne hissediyorsam olduğu gibi ifade etmek istiyorum. Gösteriş ve popülizm merakı olan insanın daimi olarak kendine yaptığı eziyet, zulüm ancak yine kendisine ve ruhuna yüktür. Sade bir yaşamdan kendini mahrum eylemek, "mütemadiyen göstergeleşme çabaları” ve bunun için gerekirse aile kurumuna zarar verme, çocuğun mahremiyetini zedeleme, eşinin her özel halini insanlarla paylaşma, ailenin temel taşı olan, yılları devirmiş, yorgun ihtiyar ve ihtiyarelerimizin alaya alındıklarını ve yine "zamanın böyle olması gerektiğine inandıkları, kendi zavallı hakikatlerine" Büyüklerini ikna ederek, onları Show malzemesi yapmak hangi vicdana sığıyor ?
Ana sayfaları art arda izledikçe mutlu mu oluyorsunuz ? Şayet ben olamıyorum. Değerlerimizin ayaklar altına alındığını gördükçe içim sızlıyor. Bu dünyadaki arayışını anlamlandıramayan insanın bütün boş vaktini faydasız işlere harcaması ve bunları yaparken bütün sevdiklerinden kopması, koparken kendine bir sürü bahaneler(çok meşgulüm) üretmesi ne kadar acı... Kimsenin çok meşgul olduğuna inanmıyorum, sadece insanlar önceliklerine göre hareket ediyorlar. Zira "insanın himmeti dağları deler."
Bundandır ki insan isteyince her şey nasıl da gerçekleşir. Konunun özüne döndüğümüzde
Gerçek mutluluk burada varoluşumuzu anlamlandırmak, sıdkiyyet ve hilafı ayırt edebilmek, günlük yaşamımızda kendimize ve sorumluluğumuz olan her bir insana olması gereken hassasiyeti taşımaktır. Bu hayatta görmezden geldiğimiz bir hakikat var ki "faniliğimiz" kabullenmek istemediğimiz bir gerçek ki "acziyetimiz" bir türlü sevemediğimiz ve varlığından hiçte hoşlanmadığımız bir şey var ki "ölecek olmamız"
Öyleyse bizim yeryüzünde umarsızca aylak aylak gezebilecek ne zamanımız ve ne de vaktimiz olmalı. İşte o aldanıp zayi ettiğimiz nimet olan zaman için Hz. Allah buyurur:
“Asra (zamana) yemin ederim ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.” (el-Asr, 1-3)