Sevgili Daniel Goleman’in Duygusal Zeka kitabından yola çıkarak hazırladığım yazı dizime devam ediyorum. Sanırım bu kitabı okumayı bırakamayacağım :) Hatta dönüp dönüp defalarca okuyacağımı sanıyorum. Duygularla bilim arasındaki bağı kuran, eşsiz bir kaynak. Tam bir başucu kitabı.

Geçenlerde çok sevdiğim bir arkadaşımla zihin açıcı bir sohbet yaptık. İnsanın, insanda olan biten her şeyin bilimle açıklanıp açıklanamayacağına dair bir sohbetti bu. Arkadaşım akademisyen ve bilime gönül vermiş biri. Psikiyatri ve psikoloji gibi bilimlerin insanda olan biteni açıklamada son derece kuvvetli araçlar olduğuna inanıyor. İlaç sektöründe çalışan ve bilime yürekten inanan biri olarak ben de aynı inancı taşıyorum. Bilim sayesinde insanın dehlizlerine girip oralarda olan biteni keşfedebiliyor ve insan yaşamını iyileştirebiliyoruz.

Ancak arkadaşıma şunu dediğimi hatırlıyorum.

İnsan, sadece bilimle, rasyonel şekilde açıklanamayacak kadar sofistike. İnsanda, bilimin, yani rasyonelin anlamlandıramadığı, bunların ötesinde bir şeyler var.

Birkaç yıldır rutin sağlık kontrollerimde ortaya çıkan insülin direncim ve CRP yüksekliğim var. CRP, vücuttaki enflamasyonun, yani iltihaplanmanın göstergesi. Her yıl doktorum, bunları iyileştirmek için kilo vermem ve spor yapmam gerektiğini söyler durur. Spor konusunda iyiyimdir, her gün mutlaka yürürüm. Yemek konusunda aynısını söyleyemem :) Bu durumum yıllardır böyle devam etti, ta ki son yaptırdığım kontrollere kadar. İnsülin direncim de CRP göstergem de gözle görülür şekilde iyileşti. Kilom aynı. Spor seviyem aynı. Doktorum dedi ki;

“Uzun zamandır sağlık göstergeleriniz bu kadar iyi olmamıştı. Kilonuzda değişiklik yok, sporu mu arttırdınız? Ne yaptınız?”

Dedim ki;

“Kaygı seviyemi azalttım.”

Doktorum “yok canım, olur mu öyle şey!” dedi muzipçe gülümseyerek.

Doktoruma güvenim sonsuz. Tanıdığım en iyi bilim insanlarından biri. Kendisini bilime adamış, tüm hastalarına eşsiz bir hizmet sunuyor. Ancak formasyonu ve tabi olduğu sağlık mevzuatı gereği insan vücudunda olan biten her şeyi bilimle açıklamaya çalışıyor.

Kanımca, bu her zaman mümkün değil.

Psikoloji biliminin zeka konusundaki teorisi iki çeşit zeka olduğu yönünde.

İçsel zeka ve sosyal zeka.

İçsel zeka, içinizdeki Ben’le bağlantı kurmanızı sağlayıp yaşamdaki  “olma halinizi” kurgulamanızı sağlayan zeka. Yaşamdaki duruşunuz, içsel zekanızla belirleniyor. Psikoloji bilimi içsel zekayı duygularımızla bağlantı kurabilme ve davranışlarımızı bu bilgi vasıtasıyla şekillendirebilme kabiliyeti olarak tanımlıyor.

Sosyal zeka ise diğer insanları anlayabilme kabiliyeti. Bu zeka, diğer insanlarla nasıl bir arada olabileceğinizi, ilişkilerinizin kalitesini ve organizasyonların parçası olabilmenizi sağlıyor. Psikoloji bilimi sosyal zekayı, çevremizdeki insanların olma hallerini, motivasyon kaynaklarını ve isteklerini dikkate alarak buna göre bir davranış şekli geliştirmek olarak tanımlıyor.

Bu iki zeka çeşidi, insanın çoklu zekasını tanımlamaya çalışan bir teori. Ancak bu teorinin, duyguları yeteri kadar ele almadığını söylüyor Daniel Goleman Duygusal Zeka kitabında. Zira bu teori, insan zekasını ekseriyetle “rasyonel” şekilde, mantık çerçevesinde anlamlandırmaya çalışıyor. Halbuki bir tarafta mantık varken diğer tarafta zihnin ilk süzgeci duygular. Mantık, görünen şeyleri anlamlandırabilirken duygular görünmeyen şeyleri anlamlandırıyor. Mantığın berisinde, hatta ötesinde bir şey duygu.

Goleman, psikoloji biliminin en büyük handikapının, duyguları rasyonelle açıklamaya çalışması olarak görüyor.

Yakın zamana kadar psikoloji bilimi davranış bilimciler tarafından domine ediliyordu. Davranış bilimciler, insan davranışının görünür olmasından dolayı bilimsel olarak analiz edilebileceğini ve bu analizler sonucunda insan doğasının bilimsel olarak anlaşılabileceğini öne sürüyordu. Duygular, gözlemlenemedikleri için analizlerin dışında bırakılıyordu. Bu bilim adamları, neredeyse insan beyninin bir bilgisayar gibi 1 ve 0 kodlarıya çalıştığını iddia ediyorlardı. Beynin karmaşık ve nöro-kimyasallarla dolu yapısı neredeyse tamamen göz ardı ediliyordu. Bu çalışmalar, beynin rasyonel kısmının göz açıp kapayana kadar duygular tarafından yerle bir edilebileceği gerçeğini görmezden geliyordu.

Son 20 yıldır psikoloji bilimi, duyguların insan davranışı üzerindeki etkisini anlamak adına daha istekli bir tavır takınıyor. Zira yıllardır yaptıkları bilimsel araştırmalar, insanların davranışlarının altında yatan tetikleyicileri tam olarak açıklayamamış durumda.

Gerçek şu ki, insanın insanlığı, mantıktan çok duygularla gösteriyor kendini.

“Aklen halledilemeyen nice güç şeyler vardır ki ancak kalben çözülebilir.” Alexandre Vinet

Sevgiyle,