Öncelikle şunu belirteyim;
Anadolu Ajansı (AA) Muhabiri Musab Turan’ın, Bakanlara soru sorarken kullandığı söylemin gazetecilik kimliği ile bağdaşmadığı çok net.
Tabii Anadolu Ajansı’nda son dönemde gazetecilik yapılıyor muydu; O da ayrı bir tartışma konusu.
Sonuçta Turan’ın tavrı, kurum politikasına uyan bir davranış değil.
Tavrından dolayı AA ile ilişiğinin kesilmesini anlayabiliriz.
Ama sorulan bir soru ile ilgili, suç duyurusunda bulunulması, gri pasaportunun, basın kartının iptal edilmek istenmesi, Türkiye’nin ne duruma geldiğini bir kere daha gösteriyor bize.
10 yıldır Anadolu Ajansı’nda görev yapan muhabirin bir anda terör örgütü üyeliği, vatan hainliği konuşulmaya başlanıyor.
10 yıldır ne yapıyordu?
Ne yazık ki bu yaşananlar, ilk değil ülkemizde…
**
Diğer tarafta, huzur bulmak, ibadet etmek için camiye giden insanlara, nefret söylemleri ile vaaz veren İlçe Müftüsü’nü gördük geçen hafta.
Bu da ilk değil…
Camide Selanik göçmenlerinin yüzde 90’ının Müslüman olmadığını dile getirebiliyor. Bir Holding ve Spor Kulübü yöneticisi Ali Koç’u hedef gösteriyor.
Adı din adamı olarak geçen bu zat, “Kimin nasıl iman ettiği, cennetlik veya cehennemlik olup olmadığı sadece Allah’ın takdirindedir” hadislerini, yaptığının Allah’a şirk koşmak olduğunu bilmez mi?
Bir kişinin nefret söyleminde bulunarak toplumu ayrıştırması, bir kişi veya kitleyi hedef göstermesi suç değil mi?
Soru soran muhabir hakkında hemen suç duyurusunda bulunanlar, Allah’ın evinde nefret kusan din görevlisine kurum içinde göstermelik soruşturma ile yetiniyor.
Halbuki video kayıtları ortada. Neyi soruşturacaksın?
Muhabirde soruşturmaya gerek görmeyip kesin hüküm veren irade, nefret adamında neden sessizliğe bürünür?
Nerede adaletin terazisi?
**
Burada bir parantez de vatandaşa…
Camiye ayakkabı ile girilmesine hemen tepki gösteririz de, Allah’ın evinde nefret söylemlerinin dile getirilmesine neden sessiz kalırız?
Nefret, ayakkabılardan daha az mı kirletir, kutsal mekânlarımızı?
**
Sedat Peker’in 7. videosu çıkmış. Suç örgütü liderinin iddiaları dikkate alınmalı mı, alınmamalı mı tartışmalarını bir kenara bırakalım.
Benim ülkemin İçişleri Bakanı, suç örgütü liderinin bir milletvekiline ayda 10 bin dolar ödediğini açıkladı.
Suç örgütü liderinin iddialarını dikkate almadık.
İçişleri Bakanı’nın açıklamasını nereye koyacağız peki?
Bir milletvekili, neden birinden ayda 10 bin dolar alır; Sormayacak mıyız?
Bunu bilen, dile getiren İçişleri Bakanı, kendine bağlı emniyet güçleriyle soruşturmasını yapıp, neden yargıya teslim etmez; Sorgulamayacak mıyız?
**
Adında “Halk” olan CHP’nin halktan uzak kaldığı için iktidar olamadığı dile getirilir hep.
Nitekim CHP kurmaylarının, son dönemde bu tespit doğrultusunda adımlar attığını görüyoruz.
Sonuçlarını seçim döneminde göreceğiz.
Şimdi de Ak Parti’nin adında yer alan “Adalet” kavramının, ciddi ciddi sorgulandığı bir dönemdeyiz.
Bakalım Ak Parti kurmayları, bu olumsuzlukları düzeltmeye yönelik adımları atacaklar mı?
Yoksa kafalar, iktidardan düştükten sonra mı dank edecek?
Hep yaşadığımız gibi…