Günümüzün ve ezelden bugüne insanlığın en önemli sorunu menfaat düşüncesinin davranışlarını, ilişkilerini, tercihlerini belirlemesidir. Hayatını bu şekilde düzenlemeye ve her durumda karlı çıkmaya çalışırken neleri ıskaladığı konusunda hiç düşünmüş müdür insan? Egemen kişiye ya da zümreye iyi görünmeye çalışayım, çıkar elde edeyim derken kendinde nelerden vazgeçmiştir acaba?
Kazanmak mıdır ahlaki olan, kendine, emeğine sahip olduğu tüm değerlere sahip çıkmak mıdır? Ya da şöyle düşünelim, mücadele olmadan kazanmak olur mu? Mücadele sonunda elde edilen şey kazanımdır. Birine iyi görünmek için kendinden vazgeçmek, olmadığın kimse görünmeye çalışmak mücadele değil pes etmedir. Kazanan kimse her durumda mücadele eden, kendi olan, değerleri olan ve bunlara sahip çıkandır. Kazandığı en büyük şey ise kendi olmanın verdiği gurur, onur ve yaşamsal doyumdur.
Menfaati uğruna olmadığı kimliğe bürünmek yaşamayı terk etmektir. Bana kimse zarar vermesin, sorun çıkmasın hayatım hep güllük gülistanlık olsun derken hayatı teğet geçmek... Sevmediğin şeyleri seviyor görünmek, düşünmediğin şeyleri düşünüyor görünmek... Mutluluk, huzur, gül, gülistan bunun neresinde? Olmadığın biri gibi görünmek olmadığın biri olmaktır. Varlığını neye dayandırıyorsa ne sergiliyorsa odur insan. Ben böyle değilim ama böyle görünmek zorundayım açıklaması savunma mekanizmasındandır ve sahte bir kimliğe sahip olunduğunun itirafıdır.
Dürüstlük her daim kazanandır oysa, gerçektir, ahlaki olandır. Ahlak insanoğlunun en büyük erdemidir. Menfaat düşüncesi ahlaka aykırıdır. Her koşulda insan kimliğine sahip çıkmalıdır. Çünkü ahlaki değerlerden uzaklaşmak varlığımızı basitleştirir.
Muktedir gücün hegemonyasında yaşamak tutsaklığı doğurur. Kişi kendi inandığı şekilde değil de kendine biçilen kalıplara göre yaşıyorsa özgürlüğünü yitirmiştir. Bu kendi tercihi olsa bile.