Geçmişten bugüne sosyalist cephede bulunmamıza ve içinde bulunduğumuz cephenin muhafazakârlık, dinsel pratikler, dinsel semboller ve yer yer din karşıtlığına varan tavırlarına hiçbir zaman ortak olmadık, onay vermedik.
28 Şubat Darbesinin oluşturduğu ortam ve muktedirler tarafından muhafazakâr uygulamaların sürek avı seklinde takip edildiği dönemden itibaren darbe iktidarının, antidemokratik uygulamalarının hep karşısında olduk. Yeri geldi, okulumuzdaki başörtülü meslektaşımızı koruduk; yeri geldi ilçe yöneticiliği yaptığımız dönemde başörtüsü ile okula gelen, derse giren hiçbir öğretmen hakkında işlem yapmadık; yeri geldi kız çocuklarının taşıma merkezi okullara ayrı araçlarla taşınmasına izin verdik, yeri geldi okuma yazma bilmeyen kız çocuklarına halk eğitim merkezlerinde ayrı sınıf oluşturduk; yeri geldi imam-hatip liselerinin ötekileştirilmesine karşı çıktık, onlara yapılan katsayı ayrımcılığını eleştirdik, yeri geldi başörtüsü yasağının kalkması için eylem yaptık; yeri geldi Kur’an kursları açılmasının engellenmesine karşı çıktık, yeri geldi okullarda mescit açılmasına destek verdik; yeri geldi cuma namazına giden meslektaşlarımıza şüpheyle bakanlara durumu anlatmaya çalıştık, yeri geldi seçmeli din derslerinin din ve vicdan özgürlüğünün gereği olduğunu ifade ettik…
Bu netameli dönemlerde hem iktidarlar ve muktedirlerle mücadele ettik, hem de içinde yer aldığımız sol-sosyalist cenahtaki kurumlar ve dostlarla tartıştık.
Kimi zaman aforoz edildik, kimi zaman söz söylememiz engellendi!
Bütün bu mücadeleleri yürütürken şiarımız her zaman eğitim hakkı, ifade özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü oldu. İlkemiz ise laiklikle sekülerleşmeyi karıştırmamamız, laikliğin devlet, hukuk ve kurumlarla, sekülerleşmenin ise toplumla ilgili olduğunu bilmemiz oldu.
Laiklik nedir, sekülerleşme nedir?
Hatırlatalım; laiklik; din ve devlet işlerinin ayrılması, devletin din kurallarına dayanmayıp, pozitif hukuka dayanması; devletin ve dinin birbirinden bağımsızlaşması; devletin din ve inançlar karşısında tarafsız olması; dinsel görüş ve kurumların, siyasal otoritenin dayanağı olmaktan çıkarılması, devlet otoritesinin ve siyasal otoritenin meşruluğunun tanrısal değil, dünyevi bir kaynağa yani halka dayanması; bilginin referansının tanrısal olmaktan çıkarılıp, tamamen beşeri-rasyonel bir temele oturtulmasını ifade eder.[i]
Sekülerleşme ise belli bir zaman dilimi içerisinde, modernleşmenin etkisi ile dinin, dinimsi mekanizmaların ve batıl inançların toplumsal düzeydeki prestijlerinin ve topluma etki etme güçlerinin göreceli olarak azalması anlamına gelmektedir.[ii]
Bu bağlamda, laiklik iki yüz yılı aşkın bir süredir bu topraklarda kapitalistleşme, bilimsel gelişmeler ve kentleşmenin gelişmesiyle ve tabi ki sermaye iktidarlarının uygulamalarıyla da inişli çıkışlı da olsa, yerleşmiş durumdadır. Aynı gerekçelerle sekülerleşme de devam etmektedir.
28 Şubat Darbesinin üzerinden 26 yıl geçti, o darbenin devamı olan Anasol-D Hükümetinin yarattığı ekonomik ve sosyal çöküntünün üzerine iktidar olan AKP Hükümetleri de 21.yılını tamamladı.
AKP’yi oluşturan sosyolojik arkaplanını, partinin muhafazakâr sermaye blokunun, neoliberal sermaye birikim rejimi ve hegemonya projesini tahayyül bile edemeyen sosyalist sol, geçmişten bugüne Kemalist ideoloji tarafından enjekte edilen din ve dinsel pratikler karşıtı söylemini ve politikasını, politika zannederek, her dönem revaçta olan “Laiklik elden gidiyor!”, “Tehlikenin farkında mısınız?” mottolarıyla kullanıma soktu! Bunu yaparken de kendine, kerameti kendinden menkul bir “İlericilik, modernlik, çağdaşlık” etiketlerini yapıştırmayı olağan saydı!
İlericilik, modernlik ve çağdaşlık konusu çok geniş bir tartışmayı gerektirdiği için bu yazıda bu tartışmaya girmeyeceğiz.
Refah Partisinin iktidar, Sayın Necmettin Erbakan’ın da Başbakan olduğu 1996 yılından bu yana laiklik tartışmaları hep sosyalist solun gündeminde olmuş, emekçiler ve ezilenlerin taleplerinin sözcüsü olması gereken sosyalist partiler de seküler kentli burjuva ve orta sınıfların temsilcisi olmuştur. (Bu noktada özgürlükçü laiklik kavramını siyasete kazandıran ve bir dönem toplumda da karşılık bulan ÖDP’nin hakkını teslim etmek lazım.)
Şimdi sormak gerekiyor!
-Refah Partisi iktidarı, Refah Partili belediyeler, 21 yıllık AKP iktidarı, bunca cemaat, tarikat, vakıf ve derneklerle ülkeyi yıllardır yönetmekte olan ve “Siyasal İslamcı” olarak nitelenen bu kurumların bütün çabalarına rağmen;
-Devlet, din kurallarına mı dayanıyor?
-Anayasa ve kanunlar, pozitif hukuku değil de, dini mi referans alıyor?
-Siyasal otoriteyi din mi belirliyor?
-Devlet otoritesi ve siyasal otorite, meşruluğunu tanrısal iradeden mi, halkın seçimlerinden mi alıyor?
-Bilginin referansı, akademinin yörüngesi tamamen beşeri-rasyonel bir temele oturmuyor mu?
Laiklik elden gitti mi?
-Başörtüsü yasağının ortadan kalkması ve kıyafet serbestisinin gelmesiyle laiklik elden gitti mi?
-İlk açıldığından bu yana toplumda % 10-11 gibi bir talep bulan imam-hatip liselerinin katsayı ve başörtüsü gibi engellerin ortadan kalkmasıyla sayılarında patlama oldu mu, bu vesileyle laiklik elden gitti mi?
-Kız meslek liselerinin, kız imam-hatip liselerinin sadece kızlara eğitim vermesiyle karma eğitim ortadan kalktı mı, laiklik elden gitti mi?
-28 Şubat muktedirlerinin ilköğretimi bitirmeyen çocuklara yasakladığı Kur’an kurslarının açılması ve çoğalmasıyla laiklik elden gitti mi?
-Okullarda, isteyen öğretmenlerin namaz kılabilmesi için açılan mescitlerle laiklik elden gitti mi?
-İsteyen meslektaşlarımızın cuma namazına gitmesiyle laiklik elden gitti mi?
-Ortaokul ve liselere getirilen seçmeli din dersleri ile laiklik elden gitti mi?
Bütün bu sorulara “Evet, laiklik elden gitti.” diye cevap verebilir misiniz?
Oysa cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren dindar ve muhafazakârların kamusal hayata katılımını önüne set çeken akıl dışı uygulamaların ortadan kaldırılmasıyla ülkedeki sosyal hayat daha da renklenmiş, daha da çeşitlenmiştir.
Bu noktada muhafazakâr hegemonyanın ve AKP iktidarının ülkeyi demokratikleştirdiğini ileri sürebilir miyiz, tabi ki kocaman bir HAYIR!
Bu yazıdaki meramımız hiçbir zaman AKP güzellemesi ve Siyasal İslamcı politikanın savunusu değildir! Meramımız, “Laiklik elden gidiyor, tehlikenin farkında mısınız?” safsatalarıyla 25 yıldır muhafazakâr iktidarın oluşturduğu hegemonyaya, 100 yıldır da Kemalist hegemonyaya karşı sadece gölge boksu yaparak mücadele ettiğini sanmak, asıl olması gereken sosyalist bir hegemonyayı oluşturamamak, halkın karşısına üçüncü bir seçenek ile çıkamamaktır.
25 yılda laiklik elden gitmedi ama HALK elden gitti!
[i] Mehmet KAHRAMAN. Avrupa Birliği ülkelerinde ve Türkiye’de laiklik
[ii] Volkan Ertit. Sekülerleşme Teorisi