Bir harf, söylenenin anlamını nereden nereye kadar değiştirip tarif ediyor. İkisi de yönetim ve toplumu tanımlayan ifadeler.
Kabine; demokratik devletlerde hükûmet başkanının ve tüm bakanların bir araya gelerek hükûmetin siyasi anlamda hareket tarzına karar verdikleri ve genel politikaları belirledikleri, toplumun yönetimi için Liyakat sahibi uzmanlardan oluşturulan ekip.
Kabile; yasama, yürütme, yargı kurumsal yapılarının içinin boşaltıldığı, keyfi kişisel uygulamaların, (ortak karar verici bir grup olsa bile) tek adamın(REİS'in) kararları ile yürürlüğe konduğu, toplum grubu.
Demokrasilerin kurumları olan Yasama, yürütme, yargı erklerinden biri olan kabineyi kurarsınız, Hak, Hukuk, Adaleti, bireylerin sınırlarını bildiği, toplumun katılımcı olduğu bir yönetişim anlayışını hakim kılarsanız bu durumda herkesin hakkı olan çağdaş, demokratik, Laik bir yönetim oluşur. Ve bu, şeklen değil herkesin, her kesimin özümseyip uyduğu bir uygulama olarak yaşamda ki yerini alır.
Aksi halde, karanlık yer altı Dünyasının yöneticilerinden biri çıkar bu günlerdeki açıklamaları ile bir çok farklı kesimlerin, çarpık akçeli ilişkilerin açıklamalarına bile sessiz kalan bir yargı ve yönetim anlayışı ile kabile anlayışının hakim olduğu Reis düzeni bir bozuk düzeni ortaya çıkarır. Yani Reis düzeni kağıttan kale yıkılır.
24 Ocak 1993'de hain bir suikasta kurban giden, gönüllerdeki yerine, sonsuzluğa uğurladığımız Rahmetli Uğur Mumcu'nun ifadesi ile "Bir toplum böyle çöker işte. Devletin yerini kaba kuvvet alır, susulur. Yasanın yerini din alır, korkulur. Yolsuzluklar, cinayetler birbirini izler, eller kollar bağlanıp götürülür...” ifadesindeki topluluğa dönüşür.
İşte tam da bu durum, Kabinenin olmadığı, kabile anlayışı ile yönetilen şekle bürünür. Ne zamanki topluluğu oluşturan kişiler, birey olma bilincine ulaşır;
İşte o zaman kabine de kurulur, kabile de yerini çağdaş topluma bırakır.