Adalet… Bu hayatı, bu dünyayı, kâinatı değerli ve anlamlı kılan, yegâne hayat ışığı…

Ve ebedi hayat önderimiz, kâinatın efendisi Peygamberimiz, Resulü Ekrem ASM…

Bir insanda bulunabilecek bütün güzel vasıfları en zirvede olarak şahsında toplayan, düşmanlarının bile kefil olduğu, Sadakat, asalet ,doğruluk , iffet ,ahlak ,edep gibi sıfatlarının yanında, Adalet ve hakkaniyeti ile , asalet, zerafet ve nezaketi ile de zirvede olan, müşrik ve kafirlerden daha çok onu müteessir eden “ münafıkları” bile, ferasetiyle isim isim bilmesine rağmen bu adalet ve hakkaniyeti ile haklarında , Kuran ahkamına aykırı olarak hiçbir şahsi hüküm vermemiş ..

Günümüz beşeri hukuk sistemlerinde, “Suçluluğu ispat edilinceye kadar herkes masumdur” karinesinden asırlar önce , alemlere rahmet olarak gönderilen Kur’an ve İslam, yeryüzüne tüm asır ve zamanlara , tüm insanlığa , adalet ve hakkaniyet nurunu da neşretmiş ve neşretmektedir .

Az gelişmiş veya gelişmekte olan ve eğitim seviyesi oldukça düşük olan bir Ortadoğu ülkesi olarak Türkiye, kapitalist burjuvazi ve muktedir olanın zayıf olanı ezdiği bir parti sempatizanlığının yükselmesi için oldukça” mümbit” (verimli) bir ülke …

Hukuk ve adaletin yara aldığı toplumlarda liyakat de ortadan kalktığı için adaletsizlik, tarafgirlik ve liyakatsizlik ön plana çıkıyor.

Siyasi iktidar ve güç zehirlenmesi ile ayağı yerden kesilen, “neydim- ne oldum “şaşkınlığı ile ne yapacağını şaşırmış durumda olan,

“Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?” “Saygısızlık ve küstahlığını ele almış kesimler ortaya çıkıyor …

En kötüsü, hukuk ve adaletin, şahıslara ve onlara duyulan öfke ile şahsileşmesi, adalet mekanizmalarına etki ve nüfuz etme çabası …

Oysa, bir tek kişinin hukuku bile masûndur, dokunulmazdır.

Hukuka, tarafgirlik, şahsilik ve garaz asla dahil olmamalıdır.

Devlet ve milletleri var eden, payidar eden hukuk ve adaletin ilelebet hâkim ve her şeyden üstün olmasıdır…