Düşün

Eşinizi üzmeyin

 “Ayşe teyze elli yıldır aynı yastığa baş koyduğu kocasıyla iki haftada bir aile hekimine gelir ve oturur oturmaz doktora şikâyete başlardı.

‘Kızııım, bu Ali amcan var ya, Allah ıslah etsin onu. Ali amcan, şöyle, Ali amcan böyle. Boşayacağım bu adamı.’

Ali amca da bazen titreyen sesiyle

 ‘Asıl sen şöyle böyle yapıyorsun!’ diye kendini savunur ve bazen de susardı.

Aile hekimi sakinleştirmeye çalışırdı:

‘Etme Ayşe teyze, bunca yıldan sonra, böyle küçük meseleler yüzünden değer mi? El âleme ayıp, bu kadar sabrettiniz birbirinize, şurada ömürden ne kaldı geriye.’

Kısa süre sonra Ali amcanın öldüğü öğrenilir ve Ayşe teyze bir yıl ortalıklarda görünmez. Günün birinde çıkagelir Ayşe teyze. Eski canlılığını yitirmiştir, suskunlaşmıştır, gözlerinin feri kaçmıştır. Oturur aile hekiminin karşısına. ‘Nasılsın Ayşe teyze?’ diye sorar hekim.

Gözyaşlarına eşlik eden titrek sesiyle ‘Ah evladım’ der. Ali amcan öldüğünden beri hayatım bir kâbusa döndü. Peşlerinden neler çektiğim evlatlarımdan hayır yok. Ne oğlumun evine sığabildim, ne kızımın evinde bir köşecik bulabildim kendime. Ne gelimine yaranabildim, ne damadıma. Yapayalnız kaldım. Tek Ali amcan yaşasaydı da, bir iyilik etmesi lazım değil, hiç olmazsa evin bir köşesinde bir nefesi olsaydı.’

Görüyorsunuz, sizi en çok sevenler dâhil, herkes çekilip gidecek hayatınızdan, çocuklar yuvadan uçacak ve kimse size eşiniz kadar yakın kalamayacak. Sorun iffetsizlik değil, cana kast değil, akıl kaybı değil, hırsızlık değil, kumar değil, daha ne?

Anlaşamıyormuşuz. Anlaşamamanın canı cehenneme! Eşinizin basit eziyetlerine sabretmezseniz cenneti hangi eziyetle kazanacaksınız? Üstelik kimsenin yanında eşiniz kadar rahat olamayacağınızı da biliyorsunuz. Öyleyse, ciddi ahlaki sorunu olmadığı sürece, sırf maddi kararlarda anlaşamamak yüzünden eşinizi kırmayın. Her şey en iyi olamıyorsa, boş verin olmayıversin. Dilinizi tutun, dudaklarınızı ısırın, ama eşinizi kırmayın.”

Muhammed Bozdağ

///

H

BİR İLKBAHAR ŞİİRİNE BAŞLANGIÇ

 

Hava ne kadar güzel öğretmenim

Yollar ağaçlar kuşlar ne kadar güzel

Yeryüzü pırıl pırıl öğretmenim

Gizlisi saklısı kalmamış dünyanın

Nesi var nesi yoksa dökmüş ortaya

Bütün bitkiler, bütün hayvanlar, bütün taşlar

Sürüngenler, konglomeralar, serhaslar

Hepsi hepsi ortada öğretmenim.

Ne olur biz de gidelim

Burda kalsın kitaplar

Burda kalsın iğneli karafatmalar

Kollarından bacaklarından gerilmiş kurbağalar

Burda kalsın hepsi

Bomboş kalsın hepsi

Bomboş kalsın evler okullar

Hapishaneler, hastaneler...

Öğretmenim, sevgili öğretmenim

Sırtımıza alırız hastaları

Kim bilir ne özlemişlerdir kırları...

Ya mahpuslar.

Ne sevinirler kimbilir

Sarılıp sarılıp öperler adamı.

 

Melih Cevdet ANDAY

///

Gülümse

Elimi al

Mahallenin bencil kasabı, göle düşmüş. Başlamış çırpınmaya. Hemen koşup köylüler:

-“Elini ver, elini ver” diye bağırmışlar. Ama adam elini uzatmamış. Tam göz göre göre boğuluyormuş ki Hoca seslenmiş:

– Yahu! o vermeyi bilmez.”Elimi al ” diye bağırsanıza.

///

Kulağına küpe olsun

Aşk, gençlerin oynadığı, fakat ihtiyarların bildiği bir oyundur.

/Murat Menteş/