250 belediye başkanı ile Gaziantep çıkarması yapınca, bu hafta üçüncü yazının konusu da CHP oldu.

Hafta sonu uzunca bir süredir yaşamadığı heyecanı yaşayan Gaziantep örgütü, ekipleri yolcu edince yine kaldı baş başa.

Kongre süreci ile bir süre daha devam eder bu heyecan. Sonra herkes kendi yoluna. Klasik son genelde böyledir…

**

Kılıçdaroğlu, Gaziantep’te kavga istemediğini, birlik beraberliği sağlayacaklarını, değişimin başlayacağını söyledi. Beklenen, özlenen söylemler… Ama parti tabanını buna inandırmak oldukça zor gibi görünüyor. 

Çünkü yıllardır söylemler ve eylemler bir türlü aynı paralelde yürümüyor.

Değişim söylemi ile yola çıkılıp, 6 ay boyunca koltukların boş, örgütün sahipsiz bırakılması, bilgilendirmeye gerek bile duyulmaması da inanırlığı zorlaştırıyor, kabul etmek lazım…

**

Değişim ben yaptım oldu ile de olmuyor tabii…

Değişim söylemlerinin havada kalmaması için içinin doldurulması gerekiyor.

Gençlerin ve kadınların partiye kaydının yapılmasını sağlamak… 

Yıllardır dile getirilen, kulağa hoş gelen bir söylem.  Ama gençlerin ve kadınların bu partide siyaset yapmasını engelleyen öyle bir kemikleşmiş yapı var ki kayıt olan yüzlerce genci ve kadını öğüttü değirmeninde…

Söylemler üretmek güzel. Ama eyleme dönüştürmek için destek gerekiyor. Kararlılık gerekiyor. Genel Merkez’in de şimdiye kadar bu desteği verdiği söylenemez.

Son 6 aydaki gelişmelere baktığımızda o desteğin verileceği ile ilgili de ciddi şüpheler var.

Genel Merkez, DENGE SİYASETİNİ devam ettirdiği sürece, bu sorunu çözeceğine ben inanmıyorum.

**

Burada PARTİ GÖREVLERİNE bir değinmek gerekiyor.

Mahalle temsilciliği, İl-ilçe başkanlığı, milletvekilliği, belediye meclis üyeliği, her partilinin aday olabileceği görevlerdir. Ancak bu görevliler duygusal tercihlerle belirlenemez..

Adı üstünde GÖREV-Lİ…

Kendisine verilen görevi yapmakla yükümlü kişi… 

En doğru, en etkili şekilde yerine getirecek kişiye verilmelidir.

Başarının şartı budur…

Buradan eğitimli-eğitimsiz ayrımı çıkarılmasını istemem. Gün gelir bir işçi başkan olur, gün gelir bir çiftçi, bir doktor…

Ama bunu, ülkenin, şehrin şartları belirler.

Duygusal tercihler, kişisel pazarlıklar değil...

**

Parti görevlilerini profesyonel bir şekilde belirlemez,

Dayıların, dedelerin, güçlü grupların duygusal kararlarına, pazarlıklarına bırakırsanız, partinin değil, KİŞİLERİN ÇIKARLARINA HİZMET ön plana çıkar.

Siz de izlersiniz…

İl ve ilçe başkanları, belediye meclis gruplarının başkanıdır.  Yıllardır grup toplantılarına katıldıklarını görmeyiz. Ama delege düğünlerini kaçırmazlar…

2001 yılından bu yana meclisleri takip ederim. CHP il ve ilçe başkanlarının ayda sadece iki oturum yapılan meclis toplantılarına, olağanüstü durumlar dışında katıldıklarını görmedim. 

Oturumlara katılmamak bir şey kaybettirmez, çünkü sorgulayan yoktur.

Ancak delege düğününe gitmemek, kaybedilen bir oydur. Bedeli ağır olur…

Meclise katılmayınca, görevlerini yerine getirmeyince kimse bir şey demez.

Ama hele bir düğünü, cenazeyi kaçırsın; Hemen sorgulanmaya başlar belediye meclis üyeliği…

Doğal olarak hangisini yapar partinin görevlisi?

Görevlerini tarif eden parti tüzüğünden önce, delege listesini alır eline…

Delege odaklı siyaset yaparsınız.

Sonra da 15 meclis üyeniz varken, bir belediye başkan adayı bulamazsınız…

**

Bunlar konuşuluyor, tartışılıyor mu Genel Merkez’de?

Sanmıyorum.

Orada da aynı hesaplar ile koltuğa oturan partinin üst düzey görevlileri, dengeleri gözetirler doğal olarak.

Peki değişim nasıl beklenebilir bu şartlarda?

**

Denge siyaseti…

Delege siyaseti…

Genel Merkez, bu açmazdan önce kendisini kurtarmadığı sürece,

Değişim sürekli gündeme gelir de eylem gerçekleşir mi?

Orası KOCA BİR SORU İŞARETİ…