Memur Sen ve Eğitim Bir Sen öncülüğünde, “Sivil İtaatsizlik Eylemimizle Yasal Hakkımızı Kullanıyoruz” adı altında devam eden ve kamuda serbest kıyafet giyilmesini amaçlayan eylemle ilgili olarak, 18 Mart 2013 tarihinde, eğitim sendikalarının bu konuyla ilgili açıklamalarını değerlendiren, “Serbest Kıyafet Eylemi Değerlendirmeleri” başlıklı bir yazı yazmıştım.
Yazıyı yazdığım tarihte açıklama yapan Eğitim Bir Sen, Eğitim Sen ve Eğitim İş sendikalarının açıklamalarını değerlendirmiş; Türk Eğitim Sen sendikasının sitesinde bu konuya ilişkin resmi bir açıklama olmadığı için, değerlendirme yapmamın doğru olmayacağını düşünmüştüm. Bu durumu da yazımda belirtmiştim.
Yazım yayımlandıktan sonra, Türk Eğitim Sen sendikası da, 19 Mart 2012 tarihinde, kamuda serbest kıyafet eylemini desteklediğini duyuran bir açıklama yaptı. Türk Eğitim Sen yaptığı açıklamada; Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen sendikaları olarak yıllardır kamuda başörtüsü yasağının kaldırılması için mücadele ettiklerini, bu noktada kamuda kıyafet serbestliği konusunda ilk günden beri taraf olduklarını, 27 Kasım 2012 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı’nın ilkokul, ortaokul ve lise öğrencilerinin kılık ve kıyafetlerini düzenleyen yönetmeliğinin değiştirilmesine ilişkin yaptıkları açıklamada, ‘Madem tek tip kıyafet uygulaması, insanları tek tip düşünceye kanalize ediyor ve bunu yanlış olarak kabul ediyoruz; o zaman devlet memurlarına da kıyafet serbestisi getirelim. Öğrencilerimize hak gördüğümüzü neden devlet memurlarına hak görmüyoruz? Ben bunu anlamakta zorlanıyorum’ ifadesini kullandıklarını ve kamuda serbest kıyafet uygulamasının kamu çalışanları için de getirilmesini istediklerini, dile getirdi.
Türk Eğitim Sen açıklamasında; “Bu minvalde Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okul öğrencilerinin kılık kıyafetlerine dair yönetmelikle 2013-2014 eğitim-öğretim yılında serbest kıyafet uygulamasının başlatılarak, kamuda çalışma hayatında “Kamu Kurum ve Kuruluşlarında çalışan personelin kılık ve kıyafetine dair yönetmelik”te bir değişiklik yapılmaması kabul edilebilir bir durum değildir. Bu nedenle ve sendikamız Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmeliğin 5’inci maddesinde yer alan sınırlamalar olmaksızın, milletimizin değer yargılarına uygun bir biçimde kamuda çalışanların serbest kıyafetle isteyen bayanların başörtülü, erkek çalışanların kravatsız olarak süresiz serbest kıyafetle 15.03.2013 tarihinden itibaren iş yerlerine gitmelerine karar vermiştir.” ifadelerini dile getirerek; işyerlerine serbest kıyafetle giden üyelerinin, sonuna kadar yanında olduklarını açıklamıştır.
Kamuda serbest kıyafet eylemi ile ilgili açıklama kervanına KESK de katıldı. KESK, “Kamuda serbest kıyafet” eylemine cepheden karşı çıktığını ifade eden, “Memur-Sen’in Yaptığı ‘Kılık-Kıyafet Serbestliği’ Tartışması Özgürlük Talebi Değildir!” başlıklı bir açıklama yaparak, kamuda dinsel simgelerin kullanılmasına karşı olduğunu ve karşı olmaya da devam edeceğini açıkladı.
KESK açıklamasında, “Tüm eşitlik ve özgürlük alanlarını daraltan AKP, ‘kendine özgürlük’ anlayışını kılık-kıyafet serbestliği ve kamusal alanda türban tartışmalarıyla sürdürerek özgürlük yanılsaması yaratmaya devam ediyor. Gericiliğin meşrulaştırıldığı, üzerinin “özgürlük” adıyla örtüldüğü bu süreç, AKP’nin gölgesinde sendikacılık yapanlar aracılığıyla kamusal alanda inşa edilmeye çalışılıyor. AKP ülkemizde neoliberal programı uygulayarak sosyal, siyasal, kültürel ve toplumsal alanı neoliberal ilişkilerin piyasacı mantığına göre yeniden düzenlemektedir. Tüm emekçiler, toplumun tüm ezilenleri için bu yıkım politikalarının yarattığı tahribat ise, dinsel ideolojilerle görünmez kılınmaya çalışılmakta, sınıf mücadelesini ve toplumsal muhalefeti etkisizleştirmek için dini-muhafazakarlık örtüsü ile tüm toplum kuşatılmaktadır. Diğer bir yandan bugün “serbestlik ve özgürlük” tartışmalarıyla süslenmiş bir gericilik, kadın bedeni üzerinden inşa edilmektedir. Dini muhafazakar yapıyla perçinlenen neoliberal dönüşümler, kadınların kamusal alandaki haklarını ve geçmiş kazanımlarını ellerinden almakta, özgürlüklerini ve geleceklerini yok etmektedir. İktidarı boyunca kadın emeğini ev içine çekmek için pek çok düzenleme yapan AKP, “3 çocuk 5 çocuk” fetvalarıyla kadınlar üzerindeki eşitsizliği körüklerken, kadına yönelen şiddetin tüm biçimlerini toplumsallaştırıp meşrulaştırmaktadır. Kadını yalnızca aile içinde tanımlayan, emeği, bedeni ve kimliği üzerinde tahakküm kuran tüm bu süreçlerde ise yine “özgürlük” kelimelerini havada uçuşturanlara; eşitsizliğin, ayrımcılığın üzerine yükselen bu zeminde hangi “özgürlük”ten bahsettiklerini bir kez daha sormak isteriz. 12 Eylül’le birlikte sürdürülen Türk-İslam sentezi, Yeşil Kuşak Projeleri gibi toplumun dini-muhafazakârlıkla kuşatılması politikalarının ürünü olan ve bugün 12 Eylül’ü de aşan baskıcı ve otoriter sömürü ekseninde oluşan iktidarın yeniden üretilmesine araç olanların özgürlükten bahsetmeye hakkı yoktur.
Gerçek bir özgürlüğün tanımı sınıflar mücadelesinden ve iktidar ilişkilerinden bağımsız tartışılamaz. Özgürlük mücadelesi, ezilenlerin, mağdur olanların hakları için sürdürdükleri mücadelenin ayrılmaz parçasıdır. Tarihin hiçbir dönemi, muktedirlerin özgürlüğü için mücadele eden ezilenleri yazmamıştır!” gibi vurguları dile getirerek, kamuda serbest kıyafet eylemlerinin asıl amacının bir özgürlük yanılsaması yaratmak ve asıl sorunların üzerini örtmek olduğunu, kamuda hizmet verenlerin, dinsel simgeler kullanmaması gerektiğini özellikle vurgulamıştır.
Kamuda serbest kıyafet eylemi ile ilgili olarak, iki açıklama da, AKP ve CHP’den geldi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, değişik konularda görüşlerini açıklarken, “Dünyanın bir tek ülkesinde memurların serbest kıyafet giydiğini gösteremezsiniz” iddiasında bulunurken;
Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Türkiye ve AB üyesi ülkelerdeki kamu görevlilerinin kılık kıyafet düzenlemesine ilişkin olarak Bakanlar Kurulu'na bir rapor sundu. Bağış, raporunda, başörtüsü yasağının yönetmelikle düzenlenmesinin anayasaya aykırılık teşkil ettiğini, Fransa hariç diğer 26 AB ülkesinde devlet memurları için herhangi bir kılık-kıyafet zorunluluğu ya da yasağı bulunmadığını belirtti.
Biri iktidar, diğeri anamuhalefet partisi olmak üzere iki siyasi partiden, taban tabana zıt iki farklı açıklama gelmesi, memurlara kılık-kıyafet konusunda, sendikalar ve siyasi partiler arasında bu kadar farklı görüşler olmasının nedenini de ortaya koyuyor.
2001 yılında; “İşyerlerinde Kadın Bedeni Üzerindeki Denetimlere Hayır!” ana temasıyla, kamu çalışanı kadınların işyerlerinde pantolon giyebilmesi için eylem yapan Eğitim Sen ve KESK’in, (O dönem Eğitim İş Sendikası henüz kurulmamıştı.) sürmekte olan serbest kıyafet eylemi için çeşitli mazeretler ileri sürerek itiraz etmesi, düşündürücüdür.
Eğitim İş sendikasının; kamuda kıyafet serbestisi olduğu takdirde; türbanla, şortla, çember sakalla, sarkık bıyıkla, yırtık pantolonla, sarıkla, poşuyla, eşofmanla, karın kısmı açık tişörtle de kamu hizmeti sunan kamu çalışanlarının ortaya çıkacağı ve bu şekilde başıbozuk bir görüntü ortaya oluşacağı; KESK’in, kamu hizmeti veren emekçilerin herhangi bir dinsel simge (türban, sarık, takke, haç vb) kullanarak kamu kurumlarında çalışmasına karşı durmaya devam edeceği söylemi, bu iki sendikanın bir tür “korku” refleksiyle hareket ettiklerini gösteriyor.
Eğitim İş ve KESK’in bu korkularının gerçek olmadığı kanaatindeyim.
Toplumsal olaylar ve gelecekte olacaklar konusunda kehanette bulunmak gibi bir yaklaşımım yok ancak, kılık-kıyafet konusunda yaşanacak olanları görmek için de çok uzağa gitmeye gerek yok.
Yanıbaşımızdaki üniversitelere bakmamız yeterli.
Üniversite öğretim üyelerine tanınan kılık-kıyafet serbestliği; aynı toplumun üyeleri olan bu kesimde, hiç de Eğitim İş ve Kesk’in sözünü ettikleri uç-ektrem-marjinal örneklere yol açmamıştır. Üniversite çalışanlarına tanınan kılık-kıyafet özgürlüğü, neden kamu çalışanlarına da tanınmasın?
Kamu çalışanlarına ve onların tercihlerine saygılı olmak adına, Hükümetin bu konuda hiç beklemeksizin bir düzenleme yapması ve kamuda serbest kıyafet uygulaması dönemine geçilmesi gerekmektedir.