Hayatı zor kılan, bizim ondan beklentilerimiz mi yoksa ondan beklemediğimiz şeyleri, önümüze çıkarması mıdır? Her iki durumda da, isteklerimiz yerine gelmediği için suçu hayata yüklüyoruz. Belki de, çabamızın üstünde beklentilere sahibiz ya da hiçbir zaman bir takım zorlukları kendimize, hayatımıza yakıştıramıyor dolayısıyla bu zorluklarla karşılaşınca "Neden ben?" sorusunu sormadan geçemiyoruz.

Son günlerde, çok fazla duymaya alıştığımız ve ruhsal bunalım belirtisi gösteren, birçok kalıp cümleler var. Aslında görünürde,  önemli bir problemimiz yok fakat geçmek bilmeyen, iç sıkıntısı var.  Odaklandığımız konular, hayat kalitemizi arttırmaya fırsat vermiyor olabilir. Yaşadığımız toplumun sahip olduğu birçok dinamik varken son zamanlarda sürekli negatifleri konuşur, izler ve yaşar olduk. Ne sosyal medyada, ne televizyon ve diğer birçok mecrada güzel bir haber görmek nadir bir durum olmaya başladı. Korkarım bir olayın haber değeri taşıyabilmesi için olumsuzluk içeren bir olay olması gelecek yakında ve sanırım bu coğrafya da bu durumu besleyecek binlerce olay her gün gerçekleşmekte...

İbn-i Haldun  "Coğrafya kaderdir." Demiştir. İçinde yaşadığımız ekonomik, siyasi ve sosyal düzen biz farkında olmadan düşüncelerimiz üzerinde bir takım öncelikler sıralar. Şuan, hali hazırda yaşamımızı sürdürdüğümüz coğrafyada bunu hepimiz çok rahat yaşıyoruz zaten. Durum böyle olunca yaşam standartları bir tarafa zihin dinginliği olarak bile rahat bir gün geçmiyor. Tabi bütün bunlar birikiyor ve biz sonuç olarak hatayı hayatımızda buluyoruz. Oysaki durum öyle değil, asıl olan coğrafyadır. Öyle ki coğrafya,  gerçekten kaderimiz oluyor.