Geçen günlerde şöyle bir söz okudum "hayaliniz yoksa agresif oluyorsunuz, hayalsizliğin aksi depresyondur". Aslında her iki durumda da huzur bulabiliyor muyuz derseniz, şu cümleye göre hareket edecek olursak, cevabımız hayır olacaktır. Kaldı ki, hepimizin birden fazla hayali olduğunu var sayarsak durum daha farklı yerlere gidebiliyor.  Tabi kurduğumuz hayallerden, uçuk olanlar olabilir ya da kimisi daha realist gerçekleşme ihtimali yüksek olan hayaller kurmak isteyebilir. Bu durum,  biraz da kendi hayal dünyamızın sınırları veya yapabileceklerimize olan inancımız ile alakalı olabilir.  Fakat, hayal dünyasına sınır koymak,  ne kadar doğru bir davranış olur tartışılır.

Yaşadığımız dünya, evren içinde bize vermeye hazır olduğu milyonlarca bilinmeyen veya element barındırıyor. Bakınız birçok bilim insanı veya girişimci... Mesela, yakın zamanda sıkça duymaya başladığımız elektrikli araçlar veyahut daha ötesi olan ve üzerinde çalışmaların hala devam ettiği, uzaya yolculuk bütün bunlar. Bir zamanlar gerçekten hikâye gibi gelebiliyor iken, bugün hepimizin hayreti gayet normal karşılıyor. Tabi ki herkes bu kadar büyük hayaller kurmak zorunda değil veya hepimizde bu girişimlerde bulunacak ekonomik yeterlilik olmayabilir fakat birçoğumuzun hayali ev ve arabadan öteye gidemiyor ne yazık ki...  Bunun sorumlusu kim peki? Yaşadığımız coğrafya mı? bulunduğumuz ekonomik şartlar mı? Aldığımız eğitim mi?  Tamamen kendi kendimizi kısıtlamamızdan kaynaklı mı?  Bunların hepsi etkili olabileceği gibi yalnız bir tanesi de etkili olabilir. Fakat inkâr edilemez bir gerçek var ki, kişinin en büyük engelinin kendisi olduğu. Hayal kurmak özgürce yapabildiğimiz elimizde kalmış en değerli şey olabilir. Yazının başında söylediğim sözün devamı şu şekildeydi "kurduğunuz her hayal hatta en uçuk olanı bile, az da olsa gerçekleşme ihtimali taşır." Yeter ki vazgeçmeden çalışalım. Yolun sonunda başarmışlığın verdiği gurur ve huzur bizi bekliyor olabilir…