Kurban Bayramı’na az bir zaman kala yazacağım yazıda biraz da deprem sonrasındaki hayatımızda değişen durumları ele almak istiyorum. Depremden önce hem bayramlarda hem de diğer zamanlarda insanlar aile büyüklerini ziyaret ederlerdi. Ne yazık ki; deprem sonrasında birçok insanın gerçek yüzünü öğrenmiş olduk. Meğerki; o güler yüzler hep yapmacıkmış. Bir defa insan zor zamanda yakının yanında olmuyorsa normal zamanda olmasının bir anlamı yok.

6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş merkezli 11 ili içerisine alan depremden sonra depremin yaşandığı Adıyaman, Malatya, Hatay ve Kahramanmaraş illerinde yaşayan insanlarımız çok zor günler geçiriyorlar. Bizler evlerimizde yaşarken, konteynırlarda yaşayan insanlarımızın yaşadıkları psikolojiyi çok iyi biliyoruz. Çünkü benim de birçok yakınım konteynırlarda yaşamlarını sürdürmeye devam ediyor. Tek temennimiz o insanların bir an önce evlerine kavuşmasıdır.

Zaten evini ve yakınını kaybeden her depremzedenin açsısı halen tazedir. Bu acının ne zaman unutulacağı da asla bilinmez. Hani derler ya; “Ateş düştüğüm yeri yakar” Aynen de öyledir. Bende birçok depremzede gibi 6 Şubat depremlerinde birçok yakınımı ve sevdiğim insanı kaybettim. Ne zaman Adıyaman iline gitsek depremde kaybettiğim yakınlarımı hatırlar ve ağlarım. Çünkü o insanlarla acı, tatlı günleri yaşamışız. Böylesine bir acı ne tarif edilir ne de anlatılır.

Keşke böylesine acı bir deprem hiç yaşanmamış olsaydı da bende köşemden bu sözleri sarf etmemiş olasaydım. Adıyaman’da, Malatya’da ve Gaziantep illerinde uzun yıllar yaşadım. Bu her üç ilde de birçok anım ve arkadaşlarım oldu. Ne yazık ki; 6 Şubat depremleri bu illerde yakınlarımı, sevdiklerimi ve arkadaşlarımı alıp gitti. Böylesine acı bir mazinin yaşandığı illerde cadde ve sokakları ziyaret ettiğimde hep anılar gözlerimin önüne gelir.

İçime derin bir nefes çektiğimde o sevdiklerim gözlerimin önüne gelir. Daha sonra da her depremzede gibi göz yaşlarımı tutamam. “Bu sözler nereden aklına geldi” diyen okurlarım olacaktır. Ancak depremi yaşayan bir depremzede olarak bende birçok sevdiğimi kaybettim. Zaten bir hafta sonra bayram gelecek ama deprem bölgesinde “bayram” neyi ifade edebilir ki? Gelinde buna siz karar verin. Ramazan Bayramı’nda olduğu gibi Kurban Bayramı’nda da aynı şekilde göz yaşları sel olacaktır.

Bu bayramda deprem şehitlikleri ziyaret edilecek ve insanlar bayramlaşmak üzere mezarlıklara akın edecektir. Keşke bu depremlerden sonra toplum olarak yaşayan değerlerimizin kıymetini bilebilsek de birbirimize sımsıkı sarılsak. Fakat deprem sonrası insanların yakın çevresindeki insanlar bile birbirlerine uzaklaştılar. Söylediğim bu sözün gerçekliliği her deprem bölgesindeki illerde konuşuluyor. Hangi ile gitsem insanlar bu konuda serzenişte bulunuyorlar.

“Bir şekilde çevremizdeki insanlara nasıl faydalı olabiliriz?” sorusunu düşünerek çaba sarf ederiz de o eskisi gibi dostluk bağımızı arttırmış oluruz. Hani bundan 40 yıl öncesinde köylerde ve şehirlerde bir dostluk bağı vardı. Komşular akrabalardan öteydi. Akrabalar ise insanların her zor zamanında yanındaydı. Fakat teknolojinin hızla gelişmesi toplumda birlikteliğe son verdi. İnsanlar artık ziyaretler yaparak bir araya gelmek yerine mesaj atmayı veya görüntülü konuşmayı tercih ediyorlar.

Ben ise yüz yüze yapılan ziyaretlerin daha etkili olduğunu düşünüyorum. Çok uzak değil, bir hafta sonra Kurban Bayramı olacak, işte o zaman depremde yakınlarını kaybeden depremzedelerimiz mutlaka yakınlarının kendilerini ziyaret etmesini bekleyecektir. Siz siz olun aynı ildeyseniz yakınlarınızı telefonla aramak yerine gidip bizzat ziyaret edin. Zaten aynı şehirde olan insanların telefonla yakınını araması çok da mantıklı değil.

Konu konuyu açarken böylesine bayram öncesi okurlarıma birkaç konuyu hatırlatmak istedim. Umarım okurlarım bu yazdıklarıma dikkat ederek deprem bölgesinde yakınlarını ziyaret eder ve mezarlıklardaki deprem şehitliğine giderler. Deprem bölgesinde olan illerde zaten ziyaret edilmesi gereken yerin başında deprem şehitliği gelir. Ayrıca depremde kaybettiğimiz yakınlarımızı ziyaret ederek onları unutmamamız gerektiğini çocuklarımızda görmelidir.

Çok zor günleri geride bırakırken, depremden ders çıkarmamız gerektiğini de bir daha hatırlatmak isterim. Bu dünyanın kalıcı olmadığını anlamamız gerekir. Hani 6 Şubat depremleri öncesinde hepimizin evleri, arabaları vardı. Birkaç dakika içinde her şeyin sıfırlandığını gördük. Ve anladık ki; bu dünyada her şeyin sahibi bizler değil, yüce yaratanımızmış. Onun için bu depremlerden bir ders çıkararak yakınlarımızın ve çevremizdeki insanların kıymetini bilelim. Yoksa bu dünyanın boş olduğunu sürekli söyleyip dururuz.