Belki de işini yaptığı için cezalandırılan, tek meslek sahibidir gazeteci.
Doğası gereği muhaliftir; Yanlışı, eksikleri ortaya koyar. Amacı toplumu bilgilendirmek, yanlışın düzeltilmesine katkı sağlamaktır.
Ama yanlışının ortaya konulması hoşuna gitmez hâkim gücün.
Yapılan yanlış, gerçek olsa da gücün yanlışıdır; Kızdırır…
Olağan süreç işler hemen;
Yanlış doğru olur, gazeteci yanlış…
**
Murat Ağırel ve Barış Pehlivan’ın tekrar cezaevine dönüşlerini izliyoruz ekranlarda. Gazetecilik yaptıkları, halkı haberdar etmeye çalıştıkları için cezalarını çekecekler(!)
Güçlünün yanlışına ses çıkaramayınca, bir kez daha gazeteci, “yanlış” ilan ediliyor işte…
Yine de cezaevi yolunda, doğru bildiklerinden sapmayacaklarını açık yüreklilikle dile getirmekten çekinmiyorlar. Tıpkı daha önce bu yoldan geçmiş, mesleğine aşık diğer meslektaşları gibi…
Ne zaman çıkacaklarını bilmedikleri cezaevine girerken bile mesajları, toplumda gördükleri yanlışa yönelik;
“Susmayın, korkmayın, alışmayın"
**
Murat Ağırel’in son cümlesi, “susmak” üzerine yazılmış bir yazıyı hatırlattı bana…
“Susmak mesele değil.
Susar insan. Başka çaresi yoksa susar. Haksız olduğu için susar bazen. Bazen de haksızlık karşısında susar.
Çok konuşmuştur vaktinde, o yüzden susar.
Ya da hep susmuştur, üşeniyordur konuşmaya, o yüzden susar.
Susmak mesele değil.
Ama söyleyeceği şeyler, içinden boğazına kadar yükselmişse, istediği için değil mecbur kaldığı için susuyorsa, o zaman susmak ıstırapların en büyüğü olur.
Diline kadar gelen ve dışarı çıkamayan söz, en acı zehir gibi ruhunu yavaş yavaş çürütür…”
**
Cezaevinde vücudunu çürütmek pahasına, ruhunun çürümesine izin vermeyen Murat Ağırel ve Barış Pehlivan’ı izliyoruz ekranlarda…
Susmayı asaletimizle taçlandırarak kandırırken, kendimizi…