İnsanımız üç meslek grubunu ayrı bir noktaya koyar. Bir toplulukta bu meslek sahiplerine ayrı bir ihtimam, saygı gösterilir, sözleri dikkatle dinlenir. Özünde öğrenmek, bilgi sahibi olmak vardır.

Bunlardan ilki doktorlardır. İyi bir ilkokul ve lise öğreniminin ardından zorlu bir sınavla tıp bilimini okuyacakları üniversiteye yerleşirler. Önlerinde 6 senelik zorlu bir eğitim süreci vardır. 6 yıllık eğitimin ardından, unvanları pratisyendir. Uzman olmak için tekrar sınava girerler. İnsan vücudunun bir bölümünde ihtisas için yeni bir eğitim dönemi başlar.

Uzman olsa da bitmez eğitim süreci; Uluslararası makaleleri takip eder, katıldığı sempozyumlarda ihtisas konusunda kendisini geliştirmeye devam eder.

Topluluklarda bir doktor varsa, mutlaka soracak birkaç sorumuz vardır; “Sırtım ağrıyor, midemde ekşime var, ne yapmam lazım” diye başlarız…

Doktor, uzmanlık alanına giriyorsa, bir yorum yapar sorunuza. Girmiyorsa, “Benim uzmanlığım değil, bu konuda bir kardiyoloğa, bir dahiliyeciye başvurmalısınız” olur cevapları.

Bilime, uzmanlığa, emeğe saygının gereğidir bu.

**

İkinci meslek grubu ise avukatlardır. Öyle ya, böyle bir ülkede mutlaka adliye koridorlarına yolunuz düşer. Bir dava ile ilgili mutlaka bir bilene ihtiyaç duyarsınız.  Bir toplulukta yakaladınız mı avukatı, sorular gelir hemen; “Bizim bir alacak davamız var da…”  veya “ Bizim komşu ile aramızda bir ihtilaf var. Nasıl çözeriz…?”

Bu soruların cevabını aradığınız avukat da yine ilkokul ve lise eğitimin ardından üniversite sınavıyla girdiği 4 yıllık hukuk eğitimini geride bırakmıştır.  Mezun olduktan sonra bir üstadının yanında stajyerlik dönemi geçirmeden alamaz avukat unvanını.  Avukat olup, ofisini açtığında sürekli olarak danışacağı, bilgi alacağı hukuk mevzuatları cilt cilt  sıralanır kitaplığında. Avukatın da her mevzuata hakim olması beklenemez. O da bir uzmanlık alanı seçer kendine; Borçlar hukukunda, Miras hukukunda ya da ceza davalarında uzmanlaşıp, mesleğini yapmaya çalışır.

Ona da danıştığınızda, “Bu konuda bir ağır ceza avukatı ile görüşmelisiniz, benim uzmanlığım değil” gibi bir cevabı bütün içtenliği ile alırsınız. Kendi uzmanlığı olmayan konuda yorum yapmanın doğru olmadığını savunur, mensup olduğu meslek.

**

Tahmin ettiğiniz üzere ilgi gören üçüncü meslek grubu imamlardır. İnsanlar, imamlardan da inancıyla ilgili cevaplar almak için baş köşeye oturturlar onları.  Peki nasıl imam olunur? İlkokul, ardından İmam Hatip Lisesi’ni bitirirsiniz ve imam olursunuz. Üniversite okumaya gerek yoktur. Düz liseden mezunsanız, İlahiyat Fakültesi’ni okuyarak imam olursunuz. Ama kimse diplomasına bakmaz imamın. Hele kanaat önderiyse, eğitim değil, kendinden önceki hocasından el almasıdır önemli olan.

Lise diploması ile yeri geldiğinde hastalıklarla ilgili kelam eder, peygamberimizin bir hadisini referans gösterip. Borçlar hukukuna da boşanma hukukuna da söyleyecek sözü olur, bir başka hadisten esinlenerek.

“Benim uzmanlık alanım değil” diyene fazla rastlayamazsınız. Dese cemaat rağbet etmez, bir şey bilmiyor diye…

**

Doktor, avukat, her yıl değişen mevzuatları, değişen tedavi şekillerini takip ederek eğitimine devam ederken, imama her Ramazan’da yöneltilen “sakızın orucu bozup bozmadığı sorusu” hiç değişmez.

Ve bizler, doktorun, avukatın iyisini kötüsünü mutlaka tartışırız. Kendimizce notlarını veririz.

Bir tek imamın diplomasını, bilgisini, sorgulamaya çekiniriz.

İmam Hatip mezunlarına yakışıksız sözün cezası da bellidir. Ama doktor ve avukata uygulanan şiddetin bulunur bir bahanesi

“Senin maaşın benim vergilerimle ödeniyor” da doktorlara söylenir sadece.

**

İşte böyle bir ortamda eğitimli insanlarımızın yurtdışına gitmesini tartışıyoruz.

Konu doktor, mühendis olunca sallamak da kolay, “Vatan haini, kaçak, vefasız…”

Halbuki bizler gönderiyoruz onları yurt dışına…

Aşının koruyuculuğu değil, haram mı helal mi olduğundaysa kafamız

Koca ülke ekonomisini Nas ile çözmeye çalışıyor, cilt cilt borçlar hukukunu bir hadise indirgiyorsak sadece…

Depremde yıkılan binalara, teknik hesaplamaların yapılmaması değil de Allah’ın takdiri ise açıklamamız

Ne ihtiyacımız var, doktora, mühendise, avukata…

Çok şükür, aşıya da atılacak ekonomik adımlara da, festivallerin yapılıp yapılmayacağına da karar veren kanaat önderlerimiz(!) var bizim.

**

Şükret, bulamasak da aşıyı

Şükret, o aşının haram olup olmadığına karar verecek üst akıllar, hâlâ yeterince var ülkemizde…

Sen, sana dikte edildiği gibi devam et.

Güzel dinimizin “oku” olan ilk emrini inkâr edercesine;

Sen şükret, sadece dua et…