Öğretmenlerin, Meslek Algısı Değişiyor mu?

Pandemi nedeniyle okulların yüz yüze eğitime son verip, uzaktan eğitime başlaması, Haziran ve Ağustos 2020 mesleki çalışmaları, 31 Ağustos-18 Eylül telafi eğitimi ve nihayet belirli sınıflar için 21 Eylül’de okulların yüz yüze eğitime başlayacak olması, kamuoyunda ve öğretmenlerin kendi arasında çeşitli tartışmalara neden oldu.

Özellikle, 13 Mart 2020 tarihinden itibaren okulların uzaktan eğitime geçmesi ve öğretmenlerin ‘İdari izinli’ sayılması nedeniyle toplumda, beş ayı geçen bir ‘tatil’ süreci ve ‘okula gitmeden maaş alma algısı’, kamuoyunda öğretmenleri zor durumda bıraktı. Bu algının devamında, eğitim sendikaları ve kimi meslektaşlarımız tarafından,  Haziran ve Ağustos mesleki çalışmalarının ve telafi eğitimlerinin uzaktan yapılması, hatta 21 Eylül’de okulların yüz yüze eğitime açılmaması noktasında basın açıklamaları yapılması ve sosyal medya kampanyaları düzenlenmesi, kamuoyundaki bu olumsuz algıyı daha da kötüleştirdi.

Bu noktada yapılması gereken asıl tartışma, bütün dünya ülkelerinde olduğu gibi, idealist bir eğitimciye yakışır şekilde; okullarda gereken sağlık, hijyen, güvenlik, norm kadro açığı, temizlik görevlisi eksiklikleri, okullara bütçe ayrılması ve bütün okullara bir sağlık görevlisi görevlendirilmesi gibi tedbirleri alarak, okulların açılması noktasında Milli Eğitim Bakanlığını göreve çağırmak ve meslektaşlarımızı, toplumu bu yönde yönlendirmeye çalışmak olmalıydı.

Maalesef bu yapılmadı!

Yapılan tartışmalar; sadece öğretmenlerin sağlık hakkını önceleyen, öğrencilerde oluşan öğrenme kayıplarını aklına getirmeyen, öğrenci ve velilerde oluşan psikolojik travmaları dikkate almayan, uzaktan eğitimin yüz yüze eğitime göre oluşturduğu dezavantajları düşünmeyen, uzaktan eğitimin sınıfsal adaletsizliklere neden olduğundan habersiz, okullarda pandemi nedeniyle oluşan olumsuz okul ikliminden kendini azade sayan ve bu iklimi değiştirme noktasında elini taşın altına koymayı bir an bile aklından geçirmeyen bir öğretmen algısını maalesef toplumun bilincine çıkardı.

Oysa öğretmenler, bu zorlu süreçte böyle mi yapmalıydı?

Halkın derdiyle dertlenen, sevincini ve acısını paylaşan, sadece atandıkları köy okullarını değil, köyün çehresini değiştiren, öğrencilerinin  bütün sorunlarıyla birebir ilgilenen, okul dışında da öğrencilere örnek olan, çocuklara ve velilerine çeşitli kurslar açıp onları değişik konularda yetiştirmeye çalışan, kısacası eğitim-öğretim sürecini teknik bir süreç olarak görmeyip, etkileyen-etkilenen-öğrenen eleştirel bir süreç olarak gören idealist öğretmen olmak, olmaya devam etmek bu kadar mı zordu?

Bu sıraladıklarımız bazı meslektaşlarımıza çok geçmişte kalmış ve modası geçmiş konular olarak gelebilir!

Oysa çok uzağa gitmeye de gerek yok!

2014 yılında yapılan “Öğretmen Gözüyle Öğretmenlik Mesleği” araştırmasına göre; meslektaşlarımızın büyük çoğunluğunun (%77,1) mesleklerini bilerek ve isteyerek seçtiklerini; bu seçimde öğretmenliğin toplumda saygın bir yerinin  olmasının etkili olduğunu; öğretmenlikten alacağı manevi doyumu (%70,3) çok önemsediğini; öğretmenliğin gurur duyulacak, saygın, keyif verici, ideal bir meslek olduğunu; öğretmenliğin aynı zamanda toplum için en önemli meslekler arasında yer aldığını;  mesleklerinin kişiliklerine ve yaşamlarına anlam kattığını, çocuklar için aileleri dışında en önemli yetişkinin öğretmenleri olduğunu; öğretmenlerin topluma yön veren bireyler olarak algılandığını düşünmektedir.

Bu görüşler, üzerinden altı yıl gibi bir zaman geçmiş olmasına rağmen hala çok önemlidir ve bütün olumsuz koşullara rağmen, eğer eğitim sistemi ayakta kalmaya devam ediyorsa, bu görüşleri yaşayan ve yaşatan meslektaşlarımız sayesindedir.

 

Kaynaklar

Öğretmen Gözüyle Öğretmenlik Mesleği. TEDMEM-2014