Dünden devam…

            Gelelim kitaptaki yanlışlara:

            Osmanlı Türkçesiyle kaleme alınan defter, maalesef yine çok sayıda okuma yanlışları ile dolu. Biz burada kitap sıfır hatalı olmalıdır iddiasında değiliz. Bizim de hatalarımız vardır. Osmanlı Türkçesiyle yazılan eserlerin transkripsiyonunda elbette bazı hatalar olabilir, ancak, bu kitapta olduğu gibi çok aşırı ise o zaman orada ciddi bir sorun var demektir. Burada bunların hepsini vermek, takdir edersiniz ki mümkün değildir. O nedenle örnek olması bakımından sadece çok çarpıcı birkaç tanesini vermekle yetineceğim:

Yakar, s, 65: “Fotoğraf 36: Mustafa Kemal Paşa” (6,2 X 8) iken neden Yakar s, 87: “Fotoğraf: 56: General Gobo” (6,2 X 9,3). Mustafa Kemal Paşa’nın fotoğrafının boyutları, General Gobo’nun fotoğrafının boyutlarından neden daha küçük olarak basılmış? Mustafa Kemal Paşa’nın fotoğrafı neden sayfanın alt tarafına basılmış da, General Gobo’nun fotoğrafı sayfanın üst başına basılmış? Keza, Fevzi Çakmak, Karayılan ve Ragıb Bey’in fotoğrafları da, her ne hikmetse, General Gobo’nun fotoğrafından daha küçük boyutta basılmış. Neden? Kaldı ki, 56. fotoğrafta yer alan “General Gobo” değil, General Henri Gouraud’ur. Şahısların fotoğraflarını dahi tanımayanlar, bu haliyle kalkmış tarih yazıyorlar, hata üstüne hata yapıyorlar. Ne diyelim, sözün bittiği yer.

Yakar, s. 118: “…merkûmun hâsılı-ı varaka-i âcizi ile…” cümlesi yanlış, doğrusu şudur: “merkûmun hâmil-i varaka-i azli ile” yani “adı geçenin azl varakası ile birlikte”.

Yakar, s. 126: “Kelleli’de Abdurrezzâk’a yazılmıştır” cümlesindeki “Kelleli” kelimesi yanlış, doğrusu: Küllü.

Yakar, s. 166: “…eslihalar bademâ cephe-i milli her cebhedeki mıntıka kumandanının” cümlesinde, behemehâl kelimesi maalesef “cephe-i milli”  olarak okunmuştur. Doğrusu: “…eslihalar bademâ behemehâl her cebhedeki mıntıka kumandanının”.

Yakar, s. 274: Kitap sayfasından alınan fotoğrafta kırmızı kalemle altı işaretlenen ahlak dışı kelime de yanlış okunma sonucu ne yazık ki bu hale gelmiştir. Kelimenin doğru okunuşu: “yoksulluklar” olacak.

Yakar, s. 278: “kutu morfin ampül” . Sayın doçent buradaki kelime “ampül” değil “ampul” olacak. Yakar, aynı sayfada, kelimeyi okuyamayınca “geniyin? kompoca?”  diye uydurmuş, lakin kelimenin doğrusu: “kinin kompoce”dir. Sayın doçent 2014 yılında yayınladığı kitabında da aynı hata ile aynı kelimeyi yazmış. Bir yılda daha çözemedin mi? Anadolu halkının büyük bir bölümünün bildiği “kinin” kelimesini sayın doçent bilmiyor!!! Bilmediği gibi, kelimeyi de okuyamıyor bu duçent. Tam bir komedi.

Yakar, s. 300:  “…Tâhir Efendinin hânesinde 20 kile mısır dânesi olduğuna dâir Ahmed Ağa tarafından bildirilmiştir, alınız…” cümlesinin doğrusu şudur:  “Fadıl oğlu Tâhir Efendinin hânesinde yigirmi kile mısır dânesi olduğuna dâir Ahmed Ağa tarafından bildirilmişdir, alınız…”. Sayın Yakar, belgenin aslında bulunan “Fadıl oğlu” kelimesini metinden neden çıkardınız? Bu tahrîfâtı neden yaptınız? Bu davranışınız ahlâki midir? Sizi bu davranışı yapmaya iten neden nedir acaba? 

Yakar, s. 304: “4. Âtîdeki mahallerde mevâdd-ı iâşe bulunduğu ihbâr olunmaktadır.      Abdülkadir Efendi hânesinde  ve ,  zemînde ve Tahir  Efendi  darı, Fâzıl ve   Ökkâş      Efendilerde mütenevvi, Mehmet Efendi mütenevvi, Mehmet Ağa’da kiremit altında fıstık ve sâire, Mehmet Efendi nezdinde üzüm ve sâire” cümlesinin doğrusu şudur: “4. Âtîdeki mahallerde mevâdd-ı iâşe bulunduğu ihbâr olunmaktadır. Kenhiyazâde/Kimyazâde (?)  Abdülkadir Efendi hânesinde veya       …,   zemînde Fâdılzâde Tahir Efendi darı,   Fâdıl ve Ökkâş Efendilerde mütenevvi,   Almacızâde Mehmet Efendi mütenevvi, Arpacızâde Mehmet Ağa’da kiremit altında fıstık ve sâire, Hengirmenli Mehmet Efendi nezdinde üzüm ve sâire”.

            Sayın Yakar, defterin aslındaki belgede var olan, “Kenhiyazâde/Kimyazâde”, “Fâdılzâde”, “Almacızâde”, “Arpacızâde”, “Hengirmenli” kelimeleri metinden neden çıkarıldı? Bu açık bir şekilde belgede tahrîfât değil midir? Yapılan bu davranış kul hakkına tecavüz değil midir? Bu durum karşısında bu kentin insanları yazılanlara nasıl güvenecek? Bu kent için hayatını kaybeden 10.000 şehidin kemikleri sızlamayacak mı? Bu milletin tarihini tahrîf etme hakkını, kim hangi gerekçe ile kendi şahsında görüyor? Bu milletin tarihi, tahrîf edilsin diye mi emanet edildi?  Bu durum karşısında, 10.000 şehidin aileleri ne düşünür acaba? Yetkililerin bu milletin tarihine sahip çıkacaklarını düşünüyorum. Dahası, bu kentin tarihini araştırdığınızı iddia ediyorsunuz, gazeteler sizin “Gaziantep Savunması” kitabını yazarken ağladığınızı yazdı. Özellikle ağladığınız kitabın, ele alınamayacak derecede bir kitap olduğu tarafımdan ortaya konulmuştu. Ne yazık ki, Özdemir’in hatıratı, aynı korkunç hatalarla bu kitabın 440-456 sahifeleri arasında aynen olduğu gibi yine yerini almıştır. Siz böyle mi tarih araştırıyorsunuz. Gerçekten siz araştırıyor musunuz, karıştırıyor musunuz? Vicdanen rahat mısınız? Hayat, ağlayanlara bu ülkede çok dikkat edilmesi gerektiğini, bize, son zamanlarda iyice öğretti.