Kişiliği, karakteri tam oturmamış insanlar hep hayatımızın bir köşesindedirler öyle değil mi? Bir iş yerinde, arkadaş ortamında düzeni bozana uyarıyı yapıp, düzelmesini bekleyip, düzelmeden tavrını değiştirmeden devam eden bir insanı ne kadar hayatımızda barındırabiliriz ki? 
O kişiyi hayatımızda bu kadar tutmak bize zarar vermez mi? 
Sizi sürekli görmezden gelen, size saygısızlık eden kişiler ‘’nasılsa sesi çıkmaz, çok naif çok kibar bana bir şey yapmaz’’ diye düşünürler. Yalnız unuttukları bir şey var. Bu hayatta en kibar insanların bile bir limiti var. Bu insanların limitlerini zorlayarak onları son noktaya taşımayın. Çünkü en nazik olan insanlar, gerektiğinde en korkacağınız insanlara dönüşebilirler. 
Onların yaptıkları, davranışları bazen bizi umursamaz tavırlara sürüklese de bazen de dayanma noktamızı çoktan geçmiş olur. 
Tepki gösterdiğiniz de ise ‘’ben ne yaptım ki, benim seninle bir problemim yok’’ diye kendilerini savunmaya geçerler. 
Hayatları boyunca yaşamlarına imrendiği insanlara hasetlenmekle geçen, bolca boş vakitleri olduğu için kim ne yapmış ne söylemiş diye merak edip sadece insanların arkasından konuşan, hiçbir şey bilmiyorum rolüne bürünüp kendini buna inandıran, mutlu olabilmek için kendi kurduğu senaryolara inanan insanları hayatınızdan uzak durun derim.
Herkes sizi sevmek zorunda değil. Herkes yaptığınız şeyleri desteklemek veya beğenmek zorunda da değil. Yapmanız gereken tek şey niyetinizin iyi mi kötü mü olduğuna bakmak. 
Kişiliği, karakteri oturmayan insanlara dönüp de bir baktığınız da zamanla anlıyorsunuz aslında, insanların kavgaları sizinle değil. Gelişmemiş kişilikleri, sevilmemiş çocuklukları, başarılarla gizlemeye çalıştıkları öz değersizlikleri ile.
Kötü tavrı kişisel almayın, siz bu savaşın sadece nesnesisiniz. Bazen gerçekten tek sorun, öznenin kendisinde.