Erol Hoca için fikirlerimi bilmeyen yoktur. Yazılarımı okuyan herkes Erol Hoca’nın bir taktiğinin olmadığını, takıma bir katkı sağlamadığını, oyuncu grubunun kendi bireysel çabası ile ve evde galibiyetler alarak bu seneyi kurtardığını yazdığıma defalarca şahit olmuştur.

Hatta sevgili okuyucularım;

Fikirlerimin arkasında olduğumu belirterek, bir ara sanki hocanın artık takıma bir şeyler katabileceğini ve takımın daha üstlere tırmanacağını sanıp “olacak galiba” diye düşündüğüme de şahit olmuştu.

Yanılmışım…

Fikirlerimde değil, Olacak derken yanılmışım…

İşin bütün numarası en başta belirttiğim gibi, “Oyuncu kardeşlerimdeymiş” .

Onların performansı yerindeyse takım galip geliyor, formları düşük veya motivasyonu bozuksa, takım tepe taklak gidiyor…

Son 6 maçta 1 galibiyet, 1 beraberlik, 4 mağlubiyet. Yani 18 puanlık seriden 4 puan alıp 12 puan kaybetmişiz.

Çok gol yemeye başladık. Günay’a rağmen çok gol yemeye başladık…

Her maç 2-3 gol yiyoruz ve Günay en az 3-4 de net kurtarıyor, yetmiyor penaltı kurtarıyor, penaltılar kurtarıyor…

Kenar yönetimi ise bizim gibi izliyor.

Ha! Küme düşer miyiz? Düşmeyiz.

Peki Avrupa’ya gider miyiz? Sanmıyorum.

Yani vasat bir Anadolu takımı olarak yaşantımıza devam ediyoruz…

Taraftarda bu beklentiyi satın almış ve düşmeyelim de ne olacaksa olsun hesabında.

Öyle ya “tuttuğu takım buraya gelecek” ve o da gidip onu izleyecek.

Teknik ekip de bu beklentiyi cebinde tutuyor. Öyle ya küme düşen bir takımı çalıştırmıyorlar.

İdare edip gidiyoruz işte mantığında banka hesaplarını kontrol edip, eşofmanları çekip, çay kahve,

Baklava, kebap, künefe yaşayıp gidiyorlar.

Rahmetli dedem “yırtılan abeci Bekir’in yakası” nasıl olsa derdi. Tam da o havadayız.

Her şey taraftardan bekleniyor ya günümüzde, öyleyse “vurun abeci Bekir’e”.

Dekoder alınacak, al.

Maç’a gidilecek bilet, alınacak, al.

Bin bir eziyetle maç’a girilecek, gir.

Aynı eziyetle ev’e dönülecek, dön.

Forma da al elin değmişken. Alalım … uzar gider bu liste.

Taraftarın tek beklentisi ise “Yüzünün gülmesi”…

Gülüyor mu? Nadiren…

Yani elin bilmem ne futbolcusu milyon Euro alacak, teknik direktör bilmem kaç milyona çalışacak ama kahrı taraftar çekecek…!

Düşündükçe hiç mantıklı gelmiyor bana. Efendim bizim takım ……..!!!! hangi bizim takım biraderim?

Futbolcuyu yolda görsen resim çektiremezsin, eskiden inerlerdi şehre taraftarla iç içe olurlardı, kaldı mı? Kalmadı.

Antrenmanı bile izleyemezsin bırak resim çektirmeyi.

Sonra?

Sonrası şu; “Taraftar bizi yalnız bırakmasın, 90 dakika desteklesin, bizi izlemek için para harcasın”

Tamam be yapıyoruz işte. Siz de bizim için galip gelin, şampiyon olun, kupa alın, olur mu?...

Bir sürü bahaneden sonra “önümüzdeki maçlara bakacağız”…

Eee birkaç ay para almayın, öyle ya kötü gidiyorsunuz. “ yooooookkkkk olur mu öyle şey hemen UEFA ya yazarız”.

Sıktınız birader valla sıktınız. Sadece bizim takım değil Türkiye ligindeki takımların %90 olarak sıktınız.

Ne futbol kaldı, ne seyir zevki…

Ama ben çözümü buldum sevgili okuyucular, size de tavsiye ederim. Seçin uzak bir ülke tutun oradan bir takım. Ben Portekiz liginden buldum kendime.

Ne forma alıyorsun, ne maça gidiyorsun, ne dekoder kiralıyorsun, ne otopark ücreti veriyorsun ve en önemlisi yenilirse üzülmüyorsun. Düşünsene Portekiz nere Türkiye nere…

Şimdi Erol çalsın, Emre oynasın, Fatih gitsin, Domenec gelsin, Arap kalsın, alman otursun…

Haydi hayırlı tıraşlar…