Depremin yaralarını sarmaya çalışırken, birkaç gündür Ahbap’ı ve çadır aldığı Kızılay’ı konuşuyoruz.
“Ahbap çadırı pahalıya mı aldı?” ile başlayan tartışma, Haluk Levent’in derneği savunmak için “Çadırları Kızılay’dan aldık” söylemi ile farklı bir boyuta geçti.
Şimdi eleştirilerin odağında Kızılay var.
**
Kızılay kendisini, “satışı yapanın ticari işletmesi olduğu” açıklaması ile savunmaya çalışıyor.
Bu şirketin gelirleri ile yardımlar sağlanıyormuş.
Normal bir dönemde, Kızılay’ın ticari bir faaliyetle gelir sağlamaya çalışması normal karşılanabilir.
Nitekim Kızılay, maden sularının satışı ile de gelir sağlamaktadır.
Ama yöneticileri, Kızılay’ın bir yardım kuruluşu olduğunu, asli görevinin yardımları organize etmek olduğunu, unutmuş görünüyor.
**
Sorun; Türkiye’deki binlerce dernekten birisi olan Ahbap Derneği’nin, felaketi idrak ederek, gördüğü her çadırı almaya çalışırken, Kızılay yönetiminin ticareti tercih etmesidir.
Sorun Kızılay’ın çadır satması değil, deprem günü çadır satmasıdır.
Ahbap’ın yöneticisi Haluk Levent, Kızılay’ın şirketindeki bütün çadırlara talip olurken, Kızılay’ın yöneticileri ne yapmaktaydı?
Teyakkuza geçmesi gereken Ahbap mıydı, yoksa Kızılay mı?
Kızılay’ın depremin hemen ardından harekete geçip, elindeki çadır stoğunu koordine etmesi, iştiraki olan şirketleri çadır stokları konusunda uyarması gerekmez miydi?
İşine odaklanmış, konusunda uzman bir yöneticinin yapması gereken budur.
Çünkü Kızılay gibi, Afad gibi kurumların görevi, büyük karmaşanın yaşandığı böyle dönemlerde, soğukkanlılıkla organizasyonları yönetmek, kaosa izin vermemektir.
**
Çok büyük bir deprem felaketi yaşadığımız doğrudur.
Ancak böyle büyük bir felaket bile deprem bölgesinde yaşananlara bahane olamaz.
Personel sayısı, makine, teçhizat sayınız böyle bir felaket için yetersiz olabilir.
Ancak bu durum organize olamamaya bahane olarak öne sürülemez.
**
Sorun da tam burası aslında.
Kimse bu kurumlarda çalışanların iyi niyetini, canla başla çalışmasını görmezden gelmiyor.
Ancak ne yapacağını bilmeyen, dersini çalışmamış kadroların sahadaki durumu da bu kurumların iyi yönetilmediğini net bir şekilde ortaya koyuyor. Yöneticilerinin vasfını tartışmaya açık hale getiriyor.
Defalarca anlatılmaya çalışılanı, bu kez de deprem önümüze koyuyor; LİYAKAT
İlgili Bakanlar, yetkililer, sorumlular, bu eleştirilere ne kadar öfkelenseler de durum bu.
Siyasetçilerin bu eleştirileri değil, eleştiri yapanları not aldıklarını söylemeleri ise hala ders almadıklarının net bir göstergesi.
**
Zaten millet olarak sorunumuz da bu değil mi?
Yaşadıklarımızdan ders almamak…
Çözüm değil, bahane üretmek…
Gerçi son dönemlerde bahaneye de gerek duymuyor, değerli büyüklerimiz.
Bahane de bir yaratıcılık, bir çaba gerektiriyor.
Oysa, düşman ilan etmek çok daha kolay…