Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci yüzyılına başlarken, coşkuluyuz. Ama biraz kırgın, üzgün müyüz?

Ülkeyi yönetenler, 100. Yıl kutlamalarını beklediğimiz gibi organize edemediler diye kızgınız.

Ülke nereye gidiyor, diye endişeliyiz, umutsuz bir hava hakim hepimizde.

Eğer böyleysek, Ulu Önder’i bizler de tam anlamamışız demektir dostlar.

Unutmayalım;

Umudun adıdır, Cumhuriyet

İnancın ta kendisidir, Cumhuriyet

**

100 yıl önceye dönün tekrar.

Ülke parçalara ayrılıp paylaşılmış, düşman postalları topraklarımızı çiğniyor.

Ülkeyi yöneten sarayın tek derdi, saltanatının devam etmesi.

Ülke yönetiminde söz alanlar, saraya yalakalık yarışından sıyrılıp, kurtuluş için gereken adımları atamıyor.

Ülke ekonomisi felaket durumda; savaşmak için silah almayı bırakın, millet karnını doyuracağı ekmeğe muhtaç.

Vatanı savunanlar için dinsiz, katli vacip diye fetva veren din(!) adamları da saraydan aldığı güçle dolaşıyor, halk içinde fitne yaratıyor.

Aydınlar bile başka bir ülkenin mandasına girmeyi tartışacak noktada.

Millet sahipsiz, millet ne yapacağını bilmez halde…

Anadolu’nun elde kalacağına dair umutlar çoktan tükenmiş.

**

İşte böyle bir vaziyette; bir önder çıkıyor, umutları ateşleyen kıvılcımı çakıyor.

Her türlü imkansızlığa karşı, milletin bir hedefte buluşması ile inançlar, umutlar galip geliyor.

Bütün imkansızlıklara rağmen Samsun’da çakılan umut kıvılcımı, 29 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak parlıyor, tüm dünyaya karşı.

O, tüm dünyanın kabul ettiği bir deha olarak, inançları, umutları doğru şekilde organize edip, millet bilincini akıllara kazıyarak kazandı Kurtuluş Savaşı’nı.

Ancak savaş sonrası Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş, modern bir ülke durumuna gelmesi için gereken altyapıyı bilim ve akılla gerçekleştirdi.

Cumhuriyetin ilk yıllarındaki kazanımlar, atılan sağlam temel, 100. Yıla selametle getirdi bizleri.

**

Ve bugün 100. Yılı kutlamanın coşkusunu içimizde yaşarken, umutsuzluğa kapılmak, ulu Önder’i anlayamadığımızı ortaya koyuyor.

Sağlam temeller üzerine kurulmuş, bütün dünyanın kabullendiği Cumhuriyeti ilelebet sürdürmek, kurmaktan daha zor değil…

Günümüz dünyasında ülkeleri ayakta tutan; bilim ve akıl olarak çıkıyor karşımıza.

Nitekim Ulu Önder de bu temel üzerine yerleştirdi Türkiye Cumhuriyeti’ni…

Filistin örneğindeki gibi sadece inancın, devlet olarak ayakta kalmaya yetmediğini görüyoruz bugün hep birlikte.

Ayakta kalmak için bilimde, teknolojide, ekonomide güçlü olmak zorundasınız.

Bizim de yolumuz, hedefimiz belli.

Bilim ve aklın gerektirdiği şekilde eğitim almış, millet olma bilincine ulaşmış, vicdanı hür, inancı hür gelecek nesiller yetiştirmek.

**

Ulu önder, bizlere inanıyordu ki emanet etti.

Bu yolda yapılması gerekeni net bir şekilde ortaya koydu:

Cumhuriyet, düşüncede, bilgide, sağlıkta, güçlü ve yüksek karakterli koruyucular ister.

Umutsuzluğa kapıldığımızda şunu sakın unutmayalım;

O, bugüne kadar söylediklerinde HİÇBİR ZAMAN YANILMADI:

“TÜRKİYE CUMHURİYETİ, İLELEBET PAYİDAR KALACAKTIR.” M.Kemal Atatürk…