Eskiden bir devlet bürokratı ile karşılaştığınızda, kendinize çeki düzen vermek zorunda hissederdiniz.
Karşınızdaki kişinin, konusundaki uzmanlığı nedeniyle bu konuma yükseldiğinden şüpheniz olmazdı.
Bilgi birikimi karşısında mahcup olmamak için dikkat ederdiniz konuşmalarınıza.
Tavırları ile uzmanlığına ilişkin konuşmaları ile “devlet adamı” unvanını sonuna kadar hak ederlerdi.
Konuşmalarından bilgilenirdiniz, öngörüleri size yol gösterirdi.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temelinin Türkiye Cumhuriyeti olduğunu özümsemiş, devlet adamlarıydı onlar…
**
Milletvekilliği, Bakanlık yapmış, devletin çeşitli kademelerinde görev yapmış.
Kürsüye çıkıyor, telefonu açıp dinletiyor.
Vatandaşı ziyaret ediyor, telefonu açıp iki kelam etmesini bekliyor oradaki herkes gibi.
Söyleyecek sözün mü yok, kendine güvenin mi?
Geldiğin makamı borçlu olduğun kişiye vefa, sadakat güzel de,
Kendi varlığını yok ilan ederek mi olmalı bu?
**
Genç yaşta bakan olmuş.
Hatalı icraatlarına rağmen, vardır bir mahareti diyorsunuz.
Kürsüye çıkıyor,
20 yıl sonranın ülkesinde, o zaman 87 yaşında olacak liderinin başkanlığını hayal ediyor.
Öngörüsü, hayalleri, hedefleri makamını borçlu olduğu kişi ile sınırlı.
Konuşmaları, yetersizliği, özgüvensizliği haykırıyor.
Konuşmalar sayın cumhurbaşkanının teveccühü ile başlıyor, hala kendisini görevden almadığı, bugün de koltuğunda kaldığı için şükürle bitiyor.
**
20 yılda dünyada olduğu gibi, ülkemizde de çok değişimler yaşandı.
Olumlu, olumsuz birçok şey yazmak mümkün.
Üzücü olayların başındadır, “devlet adamı” profilinin vatandaşın gözünde geldiği nokta.
Bir bilen, bir uzman, bir otorite olarak, kendisini devletinin kalkınmasına adamış, devlet söz konusu olduğunda ülkeyi kuran Ulu Önder’in karşısında bile durmasını bilen devlet adamlarını hatırlıyoruz, özlem içinde.
Sonra da kendi icraatlarını bile tek kişinin teveccühüne bağlayan, makamı için kendi özgül ağırlığından vazgeçen, unvanının önüne “Benim” sözcüğü eklenmiş devlet adamlarına bakıyoruz.
Azınlıkta kalsalar da istisnalar mutlaka var tabii…
Onlar alınmasınlar.
Bizim sözümüz diğerlerine…
**
“Benim” teveccühüne mazhar olabilmek için çalışmak, revaçta belki.
Bugün, belki daha görünürler.
Bakan, Milletvekili, Vali, başkan, müdür, şef…
Baktığınızda, her yerdeler…
Ama…
Aslında yoklar…