Siyaset bilimcisi Duverger’e göre; üretim arttıkça ve ekonomik düzey yükseldikçe “diktatörlük” tehdit ve tehlikesi de azalır.

Ekonomisi güçlü, üretim ilişkileri sağlıklı, kişi başına düşen milli geliri yüksek toplumlarda; birbirini dengeleyen toplumsal güçler oluşur.

Bu tanımlamalara bakınca “tek adam” yönetimini savunan bir anlayışın, üretimi desteklemesini bekleyebilir miyiz?

Çünkü bu anlayışın arayışı; Üreten değil, kendisine şartsız destek veren bir toplumdur.

**

Daha önce de dile getirmiştim; 2011 yılında Devlet Planlama Teşkilatı’nın kapısına kilit vurulduğu gün, Türkiye’de üretimin dinamitlendiği gündür.

Şimdi ekranlara çıkıp, “Korkmayın, üretin” diyorlar.

Ne üretecek, ne kadar üretecek, nasıl toplayacak, nasıl pazarlayacak?

Hiçbirinin cevabı yok. Çünkü planlaması, stratejisi yok.

Üst irade, sadece “üretin” diyor.

Bakın süt üreticileri isyan ediyor; “1 litre sütü elde etme maliyeti 7 lira. Satış fiyatı ise 4 lira 70 Kuruş.”

Yani üretici, ürettiği her litre sütten 2 lira 30 kuruş zarar ediyor.

Daha fazla üretip, daha fazla zarar mı etsin üretici?

**

Karar alıcı durumundaki siyasetçilerin görevi; Hukukuyla, eğitimiyle, sosyal yaşamıyla bir ‘üretim iklimi’ yaratmaktır…

Ancak bizim durumumuza baktığımızda, üretimin ve arzın düşmesini, fiyatların artmasını ithalat ile çözebileceğini zanneden bir anlayışla karşılaşıyoruz.

Hatta, “Paramız var ki ithalat yapıyoruz” gibi bir cümleyi sarf edebilen adamı, getirip tarımdan sorumlu Bakan yapıyoruz.

O da bizim gibi bakıyor sadece. Konuşmuş olmak için de konuşuyor.

**

Buğday, ay çekirdeği yıllık üretilen ürünlerdir. Yani ekersiniz ve o yıl ürünü alırsınız.

Yaz aylarında Ayçiçek yağı ve buğday sıkıntısı yaşanacak deniyor değil mi?

Var mı bu ürünlerin üretimi ile ilgili bir stratejimiz, bir planlamamız?

Yetkililer susup, yandaş kanallar Ayçiçek yağı taşıyan gemilerin gelişini haber yaptığına göre yok…

Yine ithalatla çözmeyi planlıyoruz üretim açığını…

**

“Üretin” diyen siyasetçiler, süt üreticisinin zararını önleyeceklerine dair bir açıklama yapıyor mu?

En tepedeki, “Ramazan’da vatandaşa ucuz et yedireceğiz” derken de yok, üreticinin sorunlarına çözüm arayışı.

Siyasetçi, yandaşına, yoksuluna sosyal yardımlarla götürebileceğini zannediyor, bu süreci.

Ama sosyal yardımların sürdürülebilirliği de ancak üretimin ve dolayısıyla gelirin arttırılması ile mümkün.

Üstelik üretimden koparılan her fert, yeni muhtaç vatandaşlar ve daha fazla yardım bütçesi anlamına geliyor.

Ve kaçınılmaz sona götürüyor bizleri…

Kaynakları tüketilen, üretimi olmayan bir yerde, siyasetten, devletten, hukuktan ve ahlaktan bahsetmeniz mümkün olamaz.

“Allah, bizi böyle bir sondan korusun” diye dua ederken, bizim de bir şeyler yapmamız gerekiyor sanırım…