Yapılan bürün araştırmalarda, cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye halkının siyasal tercihini yüzde 60 -70 sağ, yüzde 30-40 sol partilerden yana kullandığını; sol bir siyasal partinin kısa bir dönem hariç tek  başına iktidar olamadığını; askeri darbeler, ekonomik krizler, işsizlik, yoksulluk, etnik ve dinsel görünümlü katliamlar gibi toplumsal sorunlar yaşandığı halde “Sol”un güçlenemediğini, aksine yaşanan bu kadar soruna rağmen hep sağ partilerin kazançlı çıkarak iktidar olduğunu ya da iktidarda kaldığını görürüz.

Halkın cehaleti ve seçim rüşvetleriyle manipüle edilmesi, İslam dininin kaderci yapısı, halkın sol ideolojiyi anlayamaması gibi basit gerekçelere sığınma kolaycılığına kapılmadan bu girift sorunun tarihsel nedenlerine bakmak gerekiyor.

Bu anlamda bu handikaplı durumun çok belirgin tarihsel nedenleri vardır.

İlk olarak Osmanlı Devleti’nin feodal yapısından kapitalistleşme sürecine geçilirken ortaya çıkan sınıfsal saflaşma sonucunda ortaya çıkan ve o dönemde Selanik, İzmir, İstanbul ve Lübnan gibi kentlerde filizlenen ticaret burjuvazisinin taşıyıcısı olduğu ve içinde Levantenlerinde yer aldığı  sınıfsal kompozisyonu temsil eden İttihat ve Terakki Fırkası ile Osmanlı Hanedanı, saray çevresinde toplanan eski ayanlar, esnaf örgütleri ve Anadolu’daki yerli ticaret sermayesini temsil eden Hürriyet ve İtilaf Fırkası kamplaşmasının, toplumsal alanda İttihat Terakki-Saltanat/Hanedanlık şekline bürünmesi, değişen yapısıyla birlikte kronikleşmesi ve bugüne taşınması.

İlk olarak AKP, İttihat ve Terakki-Saltanat/Hanedanlık çatışmasında, Saltanat/Hanedanlık tarafında net bir şekilde durmakta, bu çatışmanın ürettiği bölünme, toprakların kaybedilmesi, küçülme, iç  isyanlarla parçalanma gibi korkuların nedeninin Sultan II:Abdulhami’i tahttan indiren İTF’nin ülkeyi iyi yönetememesi ve Osmanlı Devleti’nin tarihe karışmasının sorumluluğunu bu partiye yükleyen tarihsel teze sıkı sıkıya bağlı ve bu tezi güncelleyerek hegemonya projesinin bir unsuru haline getirmiştir.

İkinci olarak, modernleşme, çağdaşlaşma ve ilerleme amacıyla ülkede yapılan cumhuriyet reformlarının, muhafazakâr geleneği, dini, dinsel sembolleri ve dinsel kurumları gerilettiği, giderek dinin ortadan kalkacağı korkusu ve kaygısının nedeninin İTC ve CHP ideolojisi olduğundan kabulle, bu değerleri sıkı sıkıya sahiplenme ve muhafaza etmeye çalışmaktadır.

Bu anlamda cumhuriyetin ilk yıllarından çok partili dönem geçilinceye kadar yaşanan din ve dinsel ritüellerle ilgili olarak sonraki yıllarda da çok tartışılacak olan Saltanatın, tekke ve zaviyelerin, medreselerin, cemaatlerin, tarikatların, Kur-an Kurslarının ve ilahiyat fakültelerinin kapatılması, Ezan’ın Türkçeleştirilmesi, din görevlilerinin devlet memurluğundan çıkarılması, ilk ve orta öğretimden din derslerinin çıkarılması gibi uygulamalar halkın zihninde sol ideolojiyi bu topraklara yabancı bir ideoloji haline getirmiş, bu zihinsel yapı her seçim döneminde güncellenerek bugüne kadar taşınmıştır.

Üçüncü olarak, 1908 yılından itibaren İTF’nin iktidar olduğu yıllarda yaşanan Balkan Savaşı, 1.Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı, ve II.Dünya Savaşı gibi dönemlerde yaşanan ekonomik zorluklar, kıtlık, kuyruklar; köylüler üzerine sorumsuzca salınan vergiler ve yaşanan antidemokratik toplumsal hayat, bu olumsuzlukların nedenini de halk nezdinde İTF/CHP çizgisinde görmektedir.

Son olarak, 1876 yılında Sultan Abdulaziz’in, perde gerisindeki asker ve sivil bürokratlar tarafından intihar süsü verilmiş katli, 23 Ocak 1913 Bab-ı Ali baskını, 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997 ve 27 Nisan 2007 darbeleriyle devam eden askerin siyasal hayata müdahalesi, halk tarafından çoğunlukla İTF/CHP çizgisine bağlanmıştır.

Kısacası  İTF/CHP geleneği Osmanlı Devleti’nin çökerten, din ve dinsel kurumlarla çatışan, gelenekleri ortadan kaldırmaya çalışan, ekonomik zorlukların müsebbibi ve 1913 Bab-ı Ali baskınından bu yana yaşanan bütün darbelerin gerisindeki ideolojik akıl olarak, demokrasiyi sindirememiş Batıcı bir siyasal hareket olarak görülmüştür.

İşte bu nedenlerle Türkiye halkı geleneğini ve dinini muhafaza eden, saray ve hanedanlık konusunda sahiplenici davranan, seçimlerin yapılması ve siyasal hayata müdahale edilmemesi anlamında temsili demokrasiden yana taraf, ekonomik büyüme dönemlerini çoklukla yaşatan sağ partilerden yana tercihini kullanmıştır, korkarım kullanmaya da devam edecektir.