Akşam tüm kanallarda BAYRAM TATİLCİLERİNİN sefalarının sonunda ki cefalarını seyrettim.

Doğrusu acıdım. Çekilir gibi değildi.

Hani tatil süresi şöyle bir hafta on gün gibi uzun bir süre olur da; çekilen çilelere değer derim, anlarım.

Değil… Üç gün.

Yazık değil mi?

 

***

 

Zamanında “naylon araba” diye adlandırılan tekerlekleri lastikten “at arabalarıyla” sahreye gidilirdi.

Bu kadar motorlu vasıta nerde?

Sabahleyin akşamdan yapılan hazırlıkların yeniden gözden geçirilmesiyle naylon arabanın gelmesi beklenir, araba gelince de sahreye götürülecek eşyalar arabaya yüklenir ev ahalisi de arabaya binerek köfte lençesi (leğen) dürbeke (darbuka) yapılır şarkılarla türkülerle yola çıkılırdı.

Bu arada kapı komşusu bu har güre dışarıya çıkar, “sahreye mi? Komşu diye sorardı. Sahreye giden komşu büyük bir iştahla “he komşu sahreye gediyk. Buyur sende gedek” derdi.

 

***

 

Akşam sahre dönüşü; arabadan eşyalar indirilirken bir başka komşu çıkar, “sahreden mi geliysez kel?” diye sorduğunda ölgün yorgun bir sesle: “he bacım sahreden geliyk” derdi ama kımıldar mecali kalmamıştır.

 

***

 

Bayram tatili dönüş yolundakilerin o yılgın yorgun hali bana yukarıda anımsadığım günleri yeniden yaşattı.

 

***

 

Şu benzetmemden dolayı tün bayram tatilcilerini tenzih ederim…

Bizde bir söz var:

“Eşekken eşek, çamura bir defa çöker”.

Yani eşek çamura saplandığı yoldan bir daha gitmez.

 

***

Ve ülkemizde bu çile her sene yaşanır da; bu seneki de pek acayip oldu.

Değer miydi, üç gün için bütün bu yorgunluğa.

Evinizde otursaydınız da konu komşuyla bayramlaşsaydınız?

Demek geliyor içimden…